... Yaşamın içinde ecelin kıyısında Ayak basılmamış kum gibi ince Söylenmemiş söz kadar belirsiz Masala benzer bir hayaldir beklemek Çırpınışın sessiz kanatları vurur Bir yanlış üç doğruyu götürür Gün geceye devirirken umutları Kapanmayan göz kapaklarıdır beklemek
DENİZ AYAK ALTINDA   İstanbul'un üç bir yanı deniz. Bu kadar da değil, İstanbul'un denizi, İstanbul karasının koynuna kol kol sokulmuş. Yine de böyleyken, İstanbul'da denize girmek, öbür dünyada cennete girmekten daha zor. İstanbul'un bir başından bir başına deniz kıyılarını bir takım insanlar satın almışlar. Denizin satın alınması akıl alır iş değildir. Denizi satın alanlar, dua edelim ki havayı da satın almamışlar. Denizle hava arasında büyük bir fark yok; onu da satın alıp bizi havasızlıktan boğmadıklarına şükür. Kavaklar'dan Çekmece'ye, şile'den Pendik'e kadar şu güzel İstanbul kıyılarında bedava girilecek bir karışlık boş deniz kalmadığına bakarım da, denizin nasıl satın alındığına şaşarım.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
136 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Birkaç ay önce (11 Şubat 2024) hayatını kaybeden aynı zamanda senarist ve yönetmen olan Füruzan, İlk kitabı “Parasız Yatılı”yla Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan ilk kadın yazarımızdır. Vefatından bir yıl önce ve 90 yaşında yayımladığı son öykü kitabı “Akim Sevgilim”de üç öykü var: Akim Sevgilim, Sesi Olmayan Türkü, Varoşlarda. Hepsinin
Akim Sevgilim
Akim SevgilimFüruzan · Yapı Kredi Yayınları · 2023288 okunma
Tasarrufu egonuz ile geliriniz arasına koyduğunuz mesafe olarak tanımladığınızda, yeterince iyi gelire sahip birçok in­sanın niçin bu kadar az tasarruf ettiğini anlarsınız. Gösteriş merakını en uç sınırlarına kadar taşımak ve aynı şeyi yap­makta olan başkalarına ayak uydurmak, içgüdülere karşı her gün mücadele vermektir. Kişisel fınansta kalıcı başarı gösteren insanların mutlaka yüksek gelirli olmaları gerekmez,genelde başkalarının onlar hakkında ne düşündüğünü umursamama eğilimindedirler
424 syf.
8/10 puan verdi
Gülseren Budayıcıoğlu’ndan okuduğum 2.kitap Madalyonun İçi oldu. Bir Psikiyatristin Not Defterinden örnek vaka incelemeleri sunuyor kitap. “İnsan denen muhteşem varlığın yine kendisi gibi muhteşem iç dünyasının kapağını aralayıp içindekilere birlikte baktık. Gönüllerinin, yüreklerinin derinliklerindeki gizli kalmış sırları, madalyonu açtım ve
Madalyonun İçi
Madalyonun İçiGülseren Budayıcıoğlu · Doğan Kitap · 202418bin okunma
Karbonmonoksit; baş ve kas ağrılarının yanı sıra, depresyon, kronik yorgunluk hatta halüsinasyona neden olabilir. Bazen bu belirtiler; evlerinin lanetli olduğuna inanan, korku nöbetleri ve titreme atakları geçiren, ayak seslerini andıran garip sesler duyduğunu iddia eden hatta kimi zaman hayatını kaybeden insanların durumunu açıklamakta kullanılırdı. Hâlbuki eve dadanan çoğu zaman kötü ruhlar değil, karbonmonoksit yayan arızalı bir kazan ya da ısıtıcı olurdu. Arıza giderildi mi lanet de kaldırılmış olurdu. Viktorya dönemi, lanetlerin ve tuhaf dışavurumların altın çağıydı. Bazen insan, bu altın çağda aydınlatma ve mutfakta yaygın olarak kullanılan havagazının son derece etkili olduğunu merak ediyor. Evlerin ve binaların çoğuna iletilen havagazı, kaçınılmaz şekilde yüzde iki-üç oranında karbonmonoksit içerirdi. Havagazının yerini doğal gazın alması, ruhlar âleminin neden artık eskisi kadar hareketli olmadığını açıklamaya yarayabilir.
Reklam
İlk adımı atarken buraya kadar ilerleyebileceğimi hiç tahmin edemezdim. İstekle atılmış bir adım bile olsa karamsarlık ve olumsuz düşüncelerin ağırlığı her zaman üzerimdeydi ama şimdi bir adım, iki adım oldu sonra üç oldu ve ulaşabileceğim en uç noktaya kadar ulaştım. Tökezlediğim zamanlar oldu, yorgun düştüğüm ve sırtımı dayayabileceğim bir duvara bile muhtaç ol- duğum zamanlar oldu ama yılmadım. Hayatın bana sunduğu bu talihsiz kaderden kurtulmayı başardım. Attığım ilk adımda yakamı bırakmayan geçmişimden kurtulmanın zaferini atmış- tım. Attığım son adım ise geleceğimin en parlak ve huzurlu dönemlerine ulaşmıştı. Çivisi çıkmış bu çağın zincirleri altına gir- mekten sakındım. İyi insanlarla tanıştım, büyük bir kararlılık ile attığım adımların önüne taş olmak için çabalayan insanlar da tanıdım. Beni ben olduğum için kabul etmeyip popüler kültüre ayak uyduramadığım için dışlayan ama asla kendisi olmayı beceremeyen insanları aştım. Asla kendim olmaktan vazgeçmedim. Karakterimden, fikirlerimden, düşüncelerimden, hedeflerimden ve umutlarımdan vazgeçmedim. Kalabalıkla da taştım, acaba sesim çıkıyor mu diye kendi kendime konuşabileceğim kadar yalnız da kaldım.
Sayfa 241 - İkinci adam yayınlarıKitabı okudu
"Şimdi iskemle yine üç ayak üstünde; fakat bu defa kesilen ayak o kadar mühim bir ayak ki iskemle duramıyor..."
göz çukurumda ıslak doğum lekesi sağımda sönmüş bir mum solumu görmüyorum solumda kırık ayna
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Reklam
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Muhterem okuyucu kardeşim! Allah Teala hem bizleri hem de sizleri vakti değerlendirmeye , onu faydalı bir iş ve yararlı bir ilimle doldurmaya muvaffak kılsın. Bizleri zamanın ve hayatın kıymetini idrak eden, kendilerini ve milletlerini aldatmayan, Allah Teala'nın nefislerine ikram ettiği nimetleri heba etmeyen ve doğru yol üzere bulunan
Sayfa 105 - Otto YayınlarıKitabı okudu
MÜTHİŞ BİR TREN Kıraathanenin camları önüne oturmuşlardı. İki arkadaştılar. Nargilelerinin marpuçlarını emerek susuyorlardı. Zayıf olan, lülenin ateşini nargilenin kehribar ağızlığıyla düzeltti. Bir-iki nefes daha çekti. Marpucu sardı. Nargileyi önünden itti. Bu, yüzü karanlık, karışık bir adamdı. Kalın kaşları vardı. Bu kaşların altında
Ve yaşadım yeniden hangi günbatımında havalandımsa Kanım iplik iplik uçuşuyordu (arasında kuşlar oynaşan) Bir adaya inmiştim, üstüne bir nar ağacının İri bir nar ağacının. Ve yanıp durmuştuk üç gün üç gece Kırmızı bir şarap tası oluncaya dek. Beklemiştik Gelsin iyi huylu tanrılar da, kurtarsınlar diye bizi Oysa ne bir hayal, ne bir fısıltı, ne bir ayak sesi Ne de bir gören, bir soran var yitikliğimizi Döküldüktü denizin kıyısına çaresiz. Nice sonra Tattım bazı balıklardaki nar ve kan lezzetini. (Bir Yitişten Sonra- I)