Arda Uludağ

Arda Uludağ
@uldgarda
Serbest Piyasa Anarşisti
Reklam
Gerçek kanunlar nasıl oluşur?
Gerçek kanunlar -Hayek'in tanımıyla "soyut kurallar"- bu nedenle bir eylem planının parçası değildir, zaman içinde sosyal dayanışma girişiminden doğarlar. Bunlar, yabancıların karşılıklı yararları için işbirliğinin mümkün olduğu parametrelerdir. Piyasada olduğu gibi, sağladıkları fayda kısmen bilişseldir. Bu kuralları takip ederek kendimizi, özellikle öngörülemeyenlere doğru ilerlerken faydalı olacak pratik bilgilerle donatırız. Mesela amaçlarımızı ilerletmede dayanışmayı güvence altına almak için başkalarına karşı nasıl davranacağımızın bilgisiyle...
İnsanlar Rousseau'nun tasavvur ettiği gibi, bir toplum oluşturup sonra kendilerine kanunlar üretemezler. Çünkü hukukun varlığının, bir toplumda yaşama fikrinde zaten var olduğu farz edilir. Hukuk yazılmadan çok önce zımni olsa da gerçektir ve toplumsa çatışmaları inceleyerek ve bu çatışmaların çözümlerine imkân veren ortak varsayımları açığa çıkararak hukuku keşfetmek yargıcın görevidir. Bu nedenle, doğal durumunda hukuk, parlamentonun yasama yetkilerinden önce gelen, yüzyıllar boyunca parlamentoyu bir yasama organı olarak değil, işlevi mevcut emsallerin incelenmesiyle cevaplanamayan soruları çözmek olan başka bir hukuk mahkemesi olarak gören İngiltere'nin teamül hukuku modeli üzerinde yorumlanmalıdır.

Reader Follow Recommendations

See All
Hukukun muhafazakâr görüşü: Teamül Hukuku
Bu konuma göre hukuk, bir tarafın diğerine haksızlık yaptığına karar verilen konularda, tarafsız yargıçlar arasında üzerinde anlaşmaya varılan bir sonuca varma girişiminden, kendiliğinden doğar. Bağımsız ve tarafsız yargıçlar, kendilerine yol gösterecek bir hukuk kuralı olmasa bile, kararlarını gelişigüzel almazlar. Onları kurulu emsalleri kabul etmeye ve bu emsalleri ya birbirinden ayırt etmeye ya da uygulamaya zorlayan pratik akıl tarafından vönlendirilirler. Sonuçta ortaya çıkan teamül hukuku sistemi, ne bir ihtilaf çözme aracı olarak içeriği ne de bir emirler sistemi olarak biçimi bakımından mevzuata bağlıdır. Yazılı bir anayasaya ya da Dworkin'in Birleşik Devletler Anayasası'nda ayırt ettiği "siyasi ahlaka" uzaktan yakından benzeyen herhangi bir şeye de bağlı değildir. Toplumlarda birlikte yaşama çabamızdan kaynaklanan çatışmalara zaman içinde ortaya çıkan çözümleri bünyesinde barındırır. Zarar gören taraflara çareler sunar ve böylece sosyal düzenin dengesinin korunmasına yardımcı olur. Başka bir deyişle, teamül hukuku, ne revizyonist bir "siyasi ahlak"ın ifadesi ne de bir anayasada yer alan ilkelerin uygulanmasıdır. Teamül hukuku, tarafsız adalet fikrine içkin olan ve tüm rızaya dayalı işlemlerimizde zımnen kabul edilen ilkelerin uygulanmasıdır.
Marksist tarih, hukuk ve yargı süreci gibi şeylerle ilgilenmediği için Hobsbawm, Lenin'in mahkemeleri, baroları ve avukatlık mesleğini yürürlükten kaldıran ve insanları keyfi gözdağı ve tutuklamaya karşı sahip oldukları tek korumadan yoksun bırakan 21 Kasım 1917 tarihli kararnamesine değinmeye gerek görmez. Ne de olsa, mahkemelere başvurabilecek olan kişiler, yalnızca her halükârda yıkımı tamamlama yolunda olan burjuvazidir. Lenin'in KGB'nin öncüsü olan ÇEKA'yı kurması ve ona, halkın iradesine karşı "kitlelerin" iradesini ifade etmek için gereken tüm terör yöntemlerini kullanma yerkisi vermesinden elbette söz etmez. Erken Sovyet tarihindeki üç insan kaynaklı kıtlıktan ilki olan 1921'deki kıtlıktan da bahsetmez. Lenin'in, inatçı Ukraynalı köylülere "kitlelerin" iradesini dayatmak için kullandığı kıtlık...
Reklam
Sınıf teorisi gerçek bir bilim olduğundan, burjuvanın politik düşüncesi ideolojidir. Ve sınıf teorisi, burjuva düşüncesini ideoloji olarak teşhir ettiğine göre, bilim olmalıdır. Bir yaratılış mitinin sihirli çemberine girdik. Dahası, Marx, bilimsel bir dille süsleyerek, teoriye bir "bilgili olma" karakteri bahsetmiştir. Bu dili herkes konuşamaz. Bilimsel bir teori, onu anlayabilecek ve uygulayabilecek seçkinleri tanımlar. Seçkinlerin aydınlanmış bilgisinin ve dolayısıyla yönetme hakkının kanıtını sunar. Eric Voegelin, Alain Besançon ve diğerleri tarafından yapılan Marksizmin bir tür gnostisizm, “bilgi yoluyla yönetim” hakkı olduğu suçlamasını haklı çıkaran da işte bu özelliktir.
Sosyal adaler fikrinin getirdikleri
Soyut sosyal adalet arayışı, güç mücadelelerinin ve tahakküm ilişkilerinin sosyal durumumuzun gerçeğini ifade ettiği görüşüyle ve gerçek topluluklara barış getiren rızaya dayalı geleneklerin, miras alınan kurumların ve hukuk sistemlerinin yalnızca iktidarın giydiği kılıklardan ibaret olduğu fikriyle el ele gider. Amaç, bu gücü ele geçirmek ve onu toplumun tüm varlıklarını planın adil gereklerine göre dağıtarak mazlumları “özgürleştirmek” için kullanmaktır.
Sol fikirlerin zaferlerinin totaliter bir devletle sonuçlanması tesadüf değil
Parlamento ve genel hukuk mahkemeleri gibi kurumlar; kiliseler, şapeller, sinagoglar ve camilerle ilişkilendirilen spiritüel çağrılar; okullar ve meslek birlikleri, özel hayır kurumları, kulüpler ve dernekler, izciler, rehberler ve köy turnuvaları; futbol takımları, bandolar ve orkestralar; korolar, tiyatro grupları ve filateli gruplar... Kısacası, insanların bir araya geldikleri ve otorite ile itaat kalıplarını kendi rızalarıyla yarattıkları tüm şeyler, diğer bir deyişle Burke ve Tocqueville'in tüm "küçük müfrezeleri", solcu dünya görüşünde ya eksiktir ya da mevcutsa bile (ki örneğin Gramsci ve E. P. Thompson'da mevcuttur), işçi sınıfının "mücadelesinin” bir parçası olması için hem duygusallaştırılmış hem de siyasallaştırılmıştır. Komünistlerin Doğu Avrupa'da iktidarı ele geçirdiklerinde, ilk görevlerinin küçük müfrezelerin başını kesmek olduğuna şaşırmamalıyız. Örneğin Kádár, Macaristan'daki 1948 hükümetinde içişleri bakanı olduğunda, bir yılda beş bin kişiyi yok etmişti. Dünyayı güç ve mücadele penceresinden gören Yenisöylem, doğru liderler tarafından kontrol edilmeyen tüm birlik ve toplulukların devlet için bir tehlike olduğu görüşünü desteklemektedir. Ve buna göre hareket ederseniz, bu görüşü gerçek kılarsınız. Bir seminer, topluluk veya bir koro, ancak belirli bir partinin izniyle toplanabildiğinde, parti otomatik olarak bunların düşmanı olur. Bu sebeple, bana öyle geliyor ki, solcu düşünme biçimlerinin zaferinin çoğu zaman totaliter bir hükümeti beraberinde getirmesi bir tesadüf değildir.
“Sosyal Adalet” ≠ Adalet
Yenisöylem sadece bir plan dayatmaz; aynı zamanda insanların yalnız yaşayamayacağı söylemini de ortadan kaldırır. Yenisöylem’de adaletten söz ediliyorsa, bu bireysel ilişkilerin adaleti değil, "sosyal adalet"tir; bir plan tarafından dayatılan ve her zaman bireyleri adil bir şekilde alışveriş yaparak elde ettikleri şeylerden mahrum bırakmayı içeren bir "adalet" türüdür.
Sosyalist ütopyaların çelişkili doğası, onları dayatma girişiminin içerdiği şiddetin bir açıklamasıdır; insanlara imkânsız olanı yaptırmak için sonsuz güç gerekir.
Reklam
Solcuların eşitlikçiliği kanun önünde eşitlik değil. “Sosyal adalet”
Aynı şekilde, "sosyal adalet"in amacı artık kanun önünde eşitlik ya da -Aydınlanma'da savunulduğu gibi- vatandaşlıkla ilgili eşit hak iddiası değildir. Amaç; ayrıcalıkların, hiyerarşilerin ve hatta malların eşitsiz dağılımının ya üstesinden gelinmesi ya da bunlara meydan okunması için toplumun kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesidir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını isteyen 19. yüzyıl Marksistlerinin ve anarşistlerinin daha radikal türden eşitlikçiliği, belki de artık yaygın bir çekiciliğe sahip değil. Ancak "sosyal adalet" hedefinin arkasında -aksi kanıtlanana kadar- mülkiyet, boş zaman, yasal ayrıcalık, sosyal sınıf, eğitim fırsatları veya hangi alanda olursa olsun, eşitsizliğin adaletsiz olduğuna inanan başka ve daha inatçı bir eşitlikçi zihniyet yatmaktadır. Eşitlik, aksi belirtilmedikçe, bireylerin sosyal konumlarının karşılaştırılabileceği her alanda var olması gereken bir pozisyondur.
Solcuların “özgürlük” adını verdiği şey aslında ne?
Kadınların erkek baskısından, hayvanların insan istismarından, eşcinseller ve transseksüellerin "homofobi"den, hatta Müslümanların "İslamofobi"den kurtuluşu... Tüm bunlar sansürcü memurlar tarafından denetlenen yasalar ve komitelerde kutsanmak üzere, sol gündemlere dahil edildi. Sosyal düzenin eski normları yavaş yavaş marjinalleştirildi, hatta "insan hakları" ihlalleri olarak cezalandırıldı. Gerçekten de "özgürlük" davası, onu bastırmak için icat edilenden daha fazla yasanın çıkmasına tanık oldu. Şimdilerde "ayrımcılık yapmama" adına nelerin emredildiğini bir düşünün.
Solcuların “özgürlük” ten anladığı
Yeni düzenin iki özelliği, bu düzenin peşinde koşmayı haklı ve meşru kılıyor: özgürlük ve "sosyal adalet". Bunlar kabaca Fransız Devrimi'nde savunulan özgürlük ve eşitliğe karşılık gelir, ancak yalnızca kabaca. Bugün sol hareketlerin savunduğu özgürlük, yalnızca siyasi baskıdan kurtulma veya kişinin işini rahatsız edilmeden yapma hakkı anlamına gelmez. Buradaki özgürlük, "organlardan” kurtulma anlamına gelir; "burjuva" düzenini sekillendiren ve batı toplumunun kalbinde ortak bir normlar ve değerler sistemi kuran kurumlardan, geleneklerden ve sözleşmelerden kurtulma. 1960'ların liberteryenizminden kaçınan solcular bile, özgürlüğü sosyal kısıtlamalardan kurtulmanın bir biçimi olarak görürler.
272 syf.
·
Not rated
Endoktrinasyon
EndoktrinasyonSerdar Kaya
0/10 · 5 reads
Almanların silahlarını ellerinden alan Locarno “Barış” Antlaşması
Locarno Barışı 1918 senesi Kasım ayında, yedi yıl sonra imzalanmıştır. Bu kısmın başlangıcı vukua gelmiş olan şeyi izah eder. O zelil barış imzalandıktan sonra artan tecavüze karşı koymak için cesaret bulunamazdı. Fakat kötü arzularını öyle sınırlandırdılar ki, kendilerince ve Alman hükümetince de tahammül edilir gibi göstereceklerdi. Bu suretle halkta bir isyan hissinin vücut bulma korkusu bulunmayacaktı. Bizim boğulmamızı tamamlayan kararlara ne kadar muvafakat edersek yeni bir zillet karşısında muvafakat göstermeye o kadar haksız gözüküyorduk. İşte Almanya'da silahlarımızı elimizden almak ve bizi boyunduruk altına sokmak işini sonuçlandıran, bizi politika bakımından zararsız vaziyete sokan, iktisadi bakımdan istismar eden kararnameler peş peşe devam ediyordu.
Sayfa 519Kitabı okudu
261 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.