TOZLU SAHİFELERDEN ÇIKIP YÜREKLERE YERLEŞEN KAHRAMAN: KÜR ŞAD (BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ)
Olay Örgüsü
İncelemeye geçmeden önce romanın genişçe bir özetini vermek faydalı olacaktır.
Olay 621 yılında, bir yaz gecesi başlar. Yüzbaşı Işbara Alp'ın buyruğundaki Gök Türk erleri bozkırda uyumaya çalışmaktadırlar. Ertesi gün Çin'e akın
"Nasıl olur aka birilerinin emekleriyle kazandığı her şeyi başka birileri gelip hiç emek harcamadan alıp gider, aklım almıyor bunu nasıl albızca bir iştir bu,"
Ötükent'de Tanrı Dağlarının eteklerinde kurulan Leylek Obası'nın en baş yiğiti Akman Bey'in üçüncü çocuğu olmuş ve çoçuğuna güzel bir toy yapılırken yörenin o
- Büyük günler geliyor!.. Dokuz yıla kalmaz; olan olur. Dokuz yıl daha geçer; katı kılıç kullanmak günü gelir… Kıtlık olunca ay parçalanacak!.. Kara Kağan’ı öldürmeyeceksin… Onu tasa öldürecek. Bir ulu şehirde toplanmış kırk er görüyorum… Aralarında sen de varsın… Yağmur yağıyor. Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz. Budun kurtuluyor… Adınız unutulmayacak!.. Bin üç yüz yıllık ölümden sonra dirileceksiniz… Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak.
Emrullah Özdemir 'den efsanelerle bezenmiş güzel bir roman daha.
Kitapta üç ayrı olay anlatılıyor ama hepsi birbiri ile bağlantılı. İlk önce Büyük Tufan anlayılıyor. Tufan'dqn sonra yer yüzüne yayılan oğullardan Yafes'in soyunu görüyoruz bu kitapta
Daha sonrasında bir rahibenin oğlu olarak dünyaya gelen ve hırsı sayesinde( ve Babil'e inen melekler Harut ve Marut'un büyüleri ile) kral olan Sargon'un hikayesini okuyoruz. Hırsı ile kendine yeni bir kent yaptırıp adını Akad koyuyor ve Akad kralı olarak anılmak istiyor piç kral.
Ve bir Kara Kam ile bir Savaşçı'nın aşkından doğan bir çocuk. Onun adı Ulu-Kan. Savaşçı'nın kral babası ve annesi onun bir Kara Kam ile evlenmesine izin vermedi. Savaşçı ise aşkı ile kılıcı arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. Aşkını kalbine gömüp kılıcını seçti. Kara Kam'ın aşkı ise nefrete dönüştü. Oğlunu emzirirken yanına bir kurt geldi ve kurtlar bundan sonra onun yoldaşları oldu. Bundan sonra o Ana Kurt'tu. Oğlu Ulu-Kan'ı büyütürken başka oğulları da büyüttü, kurtların ona getirdiği oğulları. Hepsi de onun oğulları oldu ve vakti geldiğinde onların önünde krallıklar titreyecekti.
Efsanelerle süslenmiş bu kitabı beğendim. Tavsiye ederim, keyifli okumalar
Ulu-KanEmrullah Özdemir · Panama Yayıncılık · 202060 okunma
Ulu Kam, “Bu yiğide ne ad verilmeli?” dediği anda bir ses duyuldu; “Durun!” Herkes etrafına bakmış, Ulu Kam’ın sözünü kimin kestiğini merak etmişti. Konuşan, Kağan oğluydu. Törede bu yoktu, balalar yiğitlik yapar, ulular bu yiğitliğe göre ad verirlerdi. Bu yiğit balaya da ad verecek kişi Ulu Kam’dı. Bu tören boyunca söz almak, araya girmek, konuşmak olmazdı. Tören sonuna kadar beklenmesi gerekirdi. Bir ilk yaşanıyordu.
“Benim bir adım var!”
Herkes şaşkınlık içinde birbirine bakıyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Sadece Ulu Kam’ın yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Sanki bunu bekliyordu, sanki olacaklardan haberi vardı.
“Benim adım Oğuz.” dedi. “Bu adı ben koymadım, ben ismimle doğdum, bu adı bana Tanrı verdi.”
Balanın ağzından “Benim adım Oğuz” cümlesi çıktığı zaman, uluma sesleri duyuldu. Kalabalık birden kafasını dağın tepesinde beliren bozkurda çevirdi. Tüm ihtişamı ile göğe doğru uluyordu. Aynı bozkurt, Oğuz doğduğunda da ortaya çıkmıştı. Bir süre uluduktan sonra ortadan kayboldu.
Kara Kağan ve Ay Hatun, oğullarının yanına geldiler. “Oğuz!” diye haykırdılar. Onlara tüm budun katıldı.
“Oğuz!”
“Oğuz!”
“Oğuz!”
Budun ismi sevmişti, “Oğuz”. Budun bu ismi öğrendi. Tabii ki sadece budun öğrenmeyecekti. Tüm dünya bu ismi duyacak, bu isim binlerce yıl sonra bile hatırlanacaktı.
Bütün Kamların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Bir Kam'ın içinde insanları ürkütmeyen, ama gücünün de bilincinde olan bir içsel kuvvet bulunduğu hissedilir. Kamlar bir kurt gibi uzağı görür, fakat bir Kam gibi bilirler. Tabiattaki bazı sırlara da vakıftırlar. Kamlar aynı zamanda kabîle veya oymağın öğütçülüğü görevini de yüklenirler. Öğüt vermek Kam'ın tekâmülünü gösterir. Halk için, bir Kam danışılacak ve faydalanılacak ulu kişidir.
Öncelikle Tengri inancı Türklerin, henüz İslamı bırak, İslamın babası olan Yahudi inancı bile tam olarak oluşmamışken var olan bir inançtır. Antik Türkler, herşeyi kapsayan en yüksek boyuttaki Tengri'nin varlığına inanmaktalardı. Ancak bu Tengri, İslâmiyet'teki Allah'ın aksine insanların ve evrenin diğer varlıklarının yaşam