Buhari, İbni Mesud'un şöyle dediğini rivâyet eder: "Biz âyetleri bereket kabul ederdik. Siz ise korku kaynağı kabul ediyorsunuz." Sonra dedi ki: "Ben Resulullah (s.a.v.)'in parmaklarının arasından suların fışkırdığını gördüm. O yemek yerken, yemeklerin tesbih yaptıklarını işitirdik.
İnsanların avam tabakasına azap ve korkutma âyetlerinden başkası fayda vermez. Has tabaka ise (yani sahabîler) bereket dolu manaları görürler. Velhasıl has tabaka sevgi ve ümit yolunda yürür, avam tabaka ise ancak korkutulmak ve zorla boyun eğdirilmek suretiyle doğru yola girerler.
Ben ümit kelimesinin aynı zamanda korku ifade ettiğini düşünürüm. Çünkü ümit, olması ve olmaması ihtimali olan bir şeyin, olacağını farz etmektir. Fakat böyle bir faraziye o şeyin olmaması korkusu devam ettikçe mümkündür ve o korku nisbetinde kuvvetlidir.
•|İnsandan beklenen iş, hem dünyanın hem ahiretin imar ve inşasıdır...
Bu iki işi başarıyla yapmanın yolu ümit ve korku duygularının dengede olmasından geçer...
İnsanın, kendisini sadece maneviyata verip dünyanın imarı işini aksatması, ilahi hikmetlere mutabık olmadığı gibi dünya hayatından hiç lezzet almadan yaşaması da ilahi murada terstir...
Eskiden nasılsam, şimdi öyleyim, daha sonra öyle kalacağım.
Ya zaman... Ya bütün bu olup-bitenler... Zaman... Her zaman aynı.
Güneş aynı, ay aynı, ağaçlar ve insanlar aynı, sevgi ve nefret, korku ve ümit hep aynı.
Dualar aynı.
Kıble tek.
Agnes Varda'nın çok başarılı filmi The Gleaners and I (2000) neredeyse yalnızca nesnelerin istisnai rolüne yoğunlaşır. Kurnaz çöp toplayıcılar ya da atık kazıcılar ümit verici bir serüven içinde reddedilmiş, kullanılmayan ya da unutulmuş atık eşyaları avlar ve ararlar. Neyse ki şaşırtıcı bir korku ya da gizemle karşılaşmayız. Yönetmenin manzarası, yalnızca matemli bir mezarlıktır
“Haziran sonunda Shire’daydım, fakat kafamda bir endişe bulutu vardı ve henüz açık seçik göremediğim ama yaklaşmakta olan bir tehlike hissettiğimden, minik ülkenin güney sınırlarına doğru sürdüm atımı. Orada, Gondor’daki savaş ve bozgunla ilgili haberleri aldım ve Kara Gölge’yi duyunca yüreğim buz gibi oldu. Fakat Güney’den kaçan birkaç kişiden