Ayinler ve vaazlar, garnizon cezaevinde yaşanan tekdüze, sıkıcı hayata inanılmaz bir neşe katıyordu. Kimsenin Tanrı’ya biraz daha yakınlaşmak gibi bir sorunu yoktu; tüm mahkûmların aklı, kiliseye gidilirken, koridorda ya da avluda bir puro ya da sigara izmariti bulmaktaydı. Kimsenin Tanrı’yı dert ettiği yoktu; herkes, koridordaki bir tükürük hokkasına atılmış ya da avlunun bir köşesine fırlatılmış küçük bir sigara izmaritinin peşindeydi. Leş gibi kokan bu küçücük nesne, Tanrı’ya da, ruhun kurtuluşuna da üstün gelirdi
REMZİ BEY'E ŞİİRLER
II
Remzi Bey diyor ki bana
İyi ki bir kelime ögrenmişsin
Söylenip duruyorsun ikide bir
Yâşamak, yaşamak
Fakat yaşamak dediğin nedir
Ben de diyorum ki Remzi Bey'e
Gülerekten
Sigara içmek aziz dostum
Fotoğrafı Breuer’e uzattı; Lou Salome’nin elindeki küçük kırbacı sallayarak üzerinde diz çöktüğü arabanın önünde iki erkek duruyordu. “Öndeki, bıyıklı, yukarıya doğru bakan adam; işte Nietzsche o,” dedi ılık bir sesle. “Diğeri de Paul.”
Breuer resmi dikkatle inceledi. Bu iki erkeği görmek onu rahatsız etmişti; güzel genç kadının küçük kırbacıyla arabaya koşulmuş acınası, prangalı devler.
Esaret altındaki bu iki erkeğe, kardeşlerine içi sızlamıştı. O da kolaylıkla onlardan biri olabilirdi.