Penguen, kim bağışlayacak beni?
Penguen benim de içimde saklı tuttuğum buzlu kıyılar, çığlık hatıraları ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı. Kim bağışlayacak beni, penguen çizdim senin beyaz ve narin yerini. Bir yanım bembeyaz ışık kör ediyor, bir yanım zehir gece parktaki salıncağa binmeyi beceremedim bugün ben de. Penguen bana sırtını dönme. Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili. Dünya yordu bizi. Benim de söyleyemediklerim var. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de. Uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu, geldikçe anlıyorum ki, biz, bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile. Penguen, kim bağışlayacak beni?
Bu sırada başka bir Yunan kuvveti Doğu Trakya`ya girmiş ve Edirne'yi ele geçirmişti. Churchill, "Yunan gücünün bu büyük ve umulmadık başarısı, müttefik devlet adamları tarafindan alkışla karşılandı" der. İtilaf kuvvetleri generalleri gözlerine inanamıyorlardı; Lloyd George çok sevinçliydi. Bir kez daha o haklı, askerler haksız çıkmışa benziyordu. Bu sefer Spa'da toplanan konferansta, " Yenildiler," diye övündü. "Askerlerini toplayıp Mekke ye doğru kaçıyorlar. Lord Curzon sinirlenerek, "Ankara'ya," diye düzelti. Lloyd George, " Lord Curzon, benim önemsiz yanlışlarıma bile dikkat edecek kadar naziktir,' diye devam etti.
Sayfa 279 - Altın KitaplarKitabı okudu
Reklam
Pablo Neruda
Yılların geçip gittiğini unuttum. Hiç kimseyi unutmadım, ancak iyice düşününce, size vereceğim adlar neyinize yarayacak ki? Herhangi bir alacakaranlıktaki iki saç örgüsünü ne yapacaksınız ki? Ağustos ayında, yağmur altında iki kara gözü ne yapacaksınız ki? Yüreğim konusunda bilmediğiniz ne söyleyebilirim ki? Açık açık konuşalım. İçten olmayan bir tek sevgi sözü kullanmadım. Gerçek olmayan bir tek dize yazmadım.
Sayfa 102Kitabı okudu
„Yenilmişti (bunu biliyordu), ama ezilmemişti. ilk ve son kez, sopalı bir adama karşı hiçbir şansı olmadığını anladı. Dersini almıştı ve bu dersi yaşamı boyunca bir daha asla unutmadı. O sopa hayatında bir dönüm noktası olmuştu, ilkel yasaların hükümdarlığına bir girişti ve o giriş daha tamamlanmamıştı. Hayatın gerçekleri daha acımasız bir hal almıştı ve o da bu gerçekleri korkmadan, uyanan doğasının tüm gizli kurnazlığıyla karşılıyordu. Günler geçtikçe başka köpekler geldi, kafesler içinde ve iplerle bağlıydılar. Kimi uysaldı, kimi kendisinin geldiği gün olduğu gibi öfkeliydi ve kükrüyordu ve Buck hepsinin birer birer kırmızı kazaklı adamın egemenliğine girmesini izledi, izlediği her kanlı dövüşte dersim bir kez daha alıyordu: sopalı bir adam ne diyorsa yapılmalıydı, o itaat edilmesi gereken bir efendiydi, ama illa ki arkadaşlığını kazanmak gerekmezdi. Bu sonuncuyu Buck hiçbir zaman yapmadı, ama yenilen köpeklerden bazılarının adama yaltaklandığını, kuyruk salladığını ve adamın ellerini yaladığını görmüştü. Gördüğü köpeklerden biri de ne uzlaşmaya ne de boyun eğmeye yanaşmış, bu yüzden üstünlük mücadelesinde en sonunda öldürülmüştü. “
Elim kolyeme giderken deniz gözlü adam,Emre Aydın’ın sözleriyle yaralıyordu beni. aklıma geldi gülüşü, denizler kadar derin ve mavi. Unutmadım, demek istedim bağıra çağıra. Bak, hala kolyen boynumda, verdiğim söz hatırımda. Ölsem bile unutmam demiştim, sen öldün ama ben unutmadım. Unutamadım…
Sayfa 122Kitabı okudu
“Bazan anlamın usul usul çekildiğini üzülerek ayırt edersiniz. Durup dururken bu tümce. Bir yerde mi okumuştum, kendim mi uydurdum? Belki de biri söylemiştir. Kim? Hem sonra hangi anlam? Bir aşkın anlamı diyor iç ses. Aşkın anlamı... Çok beylik. Beylik de, etkisi yadsınamaz. Bir an dalıyorum. Aşk var mı? Aşkı her defasında yeni baştan tanımlamak zorunda kaldığımıza göre, bence aşk yok. Epeydir böyle düşünüyorum.” “Anlam benden el ayak çekmiş.”
Reklam
1.000 öğeden 921 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.