Kendimi bırakmak, unutmak, uyumak istiyorum. Ama yapamıyorum bunu; boğuluyorum : varoluş her tarafımdan, gözlerimden, burnumdan, ağzımdan içeri dalıyor.
Ve birden perde yırtılıyor ,anladım artık kavradım.
Kişi devamlı aynı sonuçları yaşıyor ise ya aradığı kriter yanlış ya yürütme şekli yanlış, ya psikolojik yapısının farkında değildir.Ne istediğinizi bilmediğiniz sürece, nasıl
yapacağınızı bilmenizin bir anlamı yoktur. Eğer bulduğunuz kişi size uymuyor ise ilk yaşayacağınız şey, yoğun bir şekilde onu değiştirmeye ve eleştirmeye çalışmaktır. Yoğun değiştirme eleştirme çabasının altında üç şey yatar; ya uygunsuzluk ya mükemmeliyetçilik ya da hafif narsizmin verdiği bencillik."
Ölüm çok güzel bir şey olmalı.Başının üstünde çimenler salınırken yumuşacık kahverengi toprakta yatmak ve sessizliğe kulak vermek. Ne dün,ne yarın.Zamanı unutmak,hayatı silmek,huzura kavuşmak.
Tanıdığımız insanları, yaşadığımız sorunları, sahip olduğumuz şeyleri ve gittiğimiz yerleri unutmak; zaman kavramını yitirmek; bedenin ve onun alışkanlıklarını besleme ihtiyacının ötesine geçmek; kimliği onaylayan duygusal anlamda tanıdık tecrübelerin verdiği sarhoşluktan vazgeçmek; gelecek bir koşulu tahmin etmeye veya geçmiş bir anıyı gözden geçirmeye çalışmaya son vermek; yalnızca kendi ihtiyaçlarını önemseyen bencil egoyu bir kenara bırakmak; hissettiğimizden daha büyük düşünmek veya hayal etmek ve bilinmeyeni istemek -mevcut yaşamlarımızdan özgür kalmanın başlangıcı budur.
çünkü insan, içinde yaşadığı dünyanın zorluklarını unutmak ve kalbinden taşan arzulara cevap bulmak için his âleminin en derinlerine dalabiliyor bazen.
Geç tanıştığım bu kitap, bir insanın toplum önünde kabul görme durumuyla hayatının nasıl değiştiği, sınıfsal farklılıkların ilişkiler üzerindeki etkisi, aşık bir insanın azmi ve gelişim hikayesi, yalnızlığı ve benzeri bir çok konuyu işliyor. Okuyan herkes mutlaka kendi yaşantısının bir kesitinde, Martin Eden'in yaşantısıyla paralellik buluyor.
Aşık bir insanın, sevdiğinde nasıl bir kusursuzluk, eşsiz bir güzellik gördüğünü çok güzel bir edebi dille yazılmış.
Herkes eşit ve sıradandir. O, erişilmez ve kusursuz kadın vişne yerken dudaklarında ve ellerine bulaşan vişne kırmızılıginda bunu anlayan Martin Eden, çok az uyuyup, 19 saat çalışarak toplumda kabul görüp, sevdiğini etklimeye çalıştı ki o kadın, ona yazar olma çabasında hiç destek olmamış ve inanmamışti.
Martin herşeye ve herkese rağmen inandığı şeyi yapmaya yani yazmaya devam etti. Aç kaldı, rehincilerden rehinciye, borçlu olduğu bakkal ve kasaptan utana sıkıla kaçarak yazmaya devam etti. Açlıktan çok zayıfladı.
Haftanın 6 günü çok az uykuyla çalışarak 7. Günü kendini içkiye verdi. Günümüz beyaz yakaları Martin Eden gibi 5-6 gün ömürlerini çürüyüp Friday veya Saturday night takılıp herşeyi unutmak için kendilerini içkiye veya eğlenceye vermiyor mu?..
Martin hedeflerine ulaştı ama istediği bu muydu bilemem...
Son olarak kitaptan bir alıntı yapayım:
" Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç!
Yeter ki bitkin düşen, bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz!"
Herkese iyi okumalar dilerim
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202391.2k okunma
Tüm planları ellinci ve altmışıncı yaşlara kadar ertelemek ve az kişinin ulaştığı bir noktada yaşama bağlanmayı isteyerek ölümlülüğü unutmak ne büyük aptallık!
Unutamam o acıdan süzülen yaşları
Unutamam o sevgisizlikten doğan duygusuz bakışları
Unutamam o her tarafımdan sıcak su gibi inen sıcak kanı
Unutamam toz pembe hayallerden beni alıkoyanı
Unutamam hayatımda bıraktığı bu koca yaranın içinde boğulmamak için verdiğim çabayı
Unutmak isterim o yorgun ve dalgın yarım kalan aklımı
-𝓗𝓪𝓫𝓲𝓫𝓮 𝓨.