Uzun yıllar önce okuduğum bu eser, senelerde geçse aklımdan çıkmamış olay sürgüsünü unutmuş olsam da hissiyatını kaybetmemiştim. Bende sordum kendime Neden tekrar okumayayım ki?
Bu kitap Hay Bin Yakzan, Absal ve Salaman’ım öyküsümden çok bizlerin gerçeklerle yüzleşmek üzere yazılmış bir öyküsü olduğunu düşünüyorum. Öyle ki ; bu eser Hristiyan mezhebinden Kuakerler bir ahlak kitabı olarak kabul etmiştir. Kitapla ilgili son en önemli ayrıntı ise 1700 yılında Oxford’da yayımlanmasıdır ki bu çok önemli.
Bu ilk felsefi roman ve ilk Robinsonad Tanpınar’ın deyişiyle “ Müslüman aleminin tek romanı” imiş. Kitabı ikinci kez okuyuşunda daha da iyi anladım ki şüphesiz çok sorgulayacagınız bir eser olacak.
* Hay’ın sandığın içinde adaya gelmesi ve doğuşu aslında öykünün bir çok motifinin Kuran’dan alınmış olmasını gösteriyor. Sandık içinde suya bırakılan Hay , Musa’nın suya bırakılmasını hatırlatmaktadır.
* Aynı şekilde adada hayvanlar doğal olarak örtülüydüler. Gizlenmesi gereken yerleri kuyrukla, kürkle ve benzerleriyle gizleniyordu. Kendisi bunlardan da yoksundu ve bu durumda ortaya çıkan ilk duygusu da “ Utanç” olmuştu. Bu durum yine bizlere direk “ Ağacın meyvesini yedikleri zaman kendilerine ayıp yerlere göründü , cennet yapraklarından oralarını örtmeye koyuldular (7/22) ayetini hatırlattı. Adem ve Havva cennette yasak meyveyi yer yemez bir bakıma meleksi saflıktan insani yapıya geçer geçmez , ilk olarak utanma duygusunu kendini göstermekte
Kitabı okuyacaklar özellikle alt metinleri muhakkak okusun. Detaylı ve düşündürecek harika bir eser.