Ülkemiz milyonlarca açın yaşadığı, bunun karşısında bir avuç milyarderin de olduğu bir küçük burjuvalar ülkesidir. Hiçbir güvencesi olmayan, güçlünün ayakta kaldığı, halkın her zaman baskı, işkence zulüm altında yaşadığı bir ülkedir. Faşizm denilen yönetim biçimiyle yönetilir. Faşizm halkı korkutarak, boş umutlar yaratarak yönetir. Bu yüzden halk içinde küçük burjuva bireyciliği gelişme olanağı bulur. Çünkü kendini koruma duygusu, hayvani bir hayatta kalma güdüsü yaşama yön vermeye başlar. Küçük burjuvazi bu vahşi ormanın içinde tüm yırtıcılara karşı "benliğini" koruyup ayakta kalmalıdır. Bu yüzden kendini farklı göstermelidir, başarılı olmak zorundadır. Uyanık olmalıdır, "rakiplerinin" ayağına çelme takmalıdır, kimseyi umursamamalıdır. Ama her yerde kendi benini düşünmelidir. Kültürel çarpıklığın koşulları burada saklıdır. Kompleksler, özenilen yaşamlar, kıskançlıklar, yalancılık, duygu patlamaları vb. her türlü çarpıklık bu kaynaktan temelini alır. Yani bir kimse "kötü insan", "yalancı" olduğu için değil bu koşullarda yaşadığı, koşullar tarafından böyle şekillendirildiği için böyledir.