...Baş salladığını da görünce kendisi üzerine çalıştıklarını anladı ve istemeyerek de olsa pohpohlandığını, utandığını hissetti. Harold arkadaşına ondan söz etmiş miydi? Gireceğinden habersiz olduğu bir sınav mıydı bu? Geçtiği için rahatlamıştı, Harold'ı utandırmadığına seviniyordu, bir de verdiği bütün rahatsızlığa rağmen Harold'ın konuğu olmayı hak ettiği, ileride yine davet edileceği için mutluydu. Her geçen gün Harold'a biraz daha güveniyor, bazen aynı hatayı tekrarlıyor muyum diye endişeleniyordu. Güvenmek mi daha iyiydi, çekinmek mi? İnsan bir tarafıyla hep ihanet beklerken gerçek bir dostluk yaşanabilir miydi? Bazen Harold'ın cömertliğini, ona memnuniyetle inanışını suistimal ediyormuş gibi hissediyor, bazen bu kadar temkinli davranmasının doğru tercih olup olmadığını merak ediyordu; çünkü sonu kötüye varırsa kendinden başka kabahatli olmayacaktı. Fakat Harold'a güvenmemek de kolay değildi: Hem Harold zorlaştırıyordu, hem de Jude kendi işini zorlaştırıyordu; Harold'a güvenmeyi, kendini ona teslim etmeyi, içindeki yaratığın hiç uyanmayacağı bir uykuya dalması­nı yürekten istiyordu.
"Tahmin ettik, evet tahmin ettik," diye fısıldadı; "ve bis de onların gitmelerini istemiyorduk, değil mi? Hayır kıymetlim, hayır, cici hobbitlerin gitmesini istemiyorduk. Küller, küller ve tos ve sususluk var orada; ve çukurlar, çukurlar, çukurlar ve orklar, binlerce orklar. Cici hobbitler öyle yerlere sss gitmemeli." "Yani sen oraya gitmiştin, öyle mi? diye ısrar etti Frodo. "Ve bir şeyler seni yine oraya çekiyor, değil mi?" "Evet, evet. Hayır! diye viyakladı Gollum. "Bir kerecik, kasayydı, öyle değil mi kıymetlim? Evet, kasara. Ama geri dönmeyeceğis, hayır hayır!" Sonra aniden sesi ve konuşma tarzı değişti, hıçkırıkları boğazında düğümlendi ve konuşmaya başladı, ama onlara değil. "Beo ni rahat bırakın, Gollum! Canımı acıüyorssun. Ah benim savallı ellerim, Gollum! Ben, bis, ben geri gitmek istemiyorum. Yolu bulamam. Yorgunum. Ben, bis onu bulamayış, Gollum Gollum, hayır, yolu yok. Onlar hep uyanık. Cüceler, insanlar, elfler, parlak göslü korkunç elfler. Onu bulamam. Ah!" Ayağa kalka ve kavuşturduğu uzun ellerini, kemikli, etsiz bir düğüm haline sokarak Doğu'ya doğru salladı. "Yapamayacağı s!" diye bağırdı. "Senin için yapmayacağı s." Sonra tekrar yere çöktü. "Gollum, Gollum," diye sızlandı yüzü yere kapanık. "Bise bakma! Git! Uyu!" "Senin emrinle ne uykuya dalar, ne de gider Smeagol, dedi Frodo. "Ama eskisi gibi ondan kurtulmak istiyorsan bana yardım etmen gerekecek. Ve korkarım bu da ona giden bir yol bulmak demek. Ama sen yolun sonuna, ülkesine açılan kapıların gerisine kadar gelmek zorunda değilsin."
Reklam
Gerçek şu ki; bir tek kişiye bile olsa doğruyu rahatça söyleyebilmek için her gece dua ederek yatıyorum. Ertesi gün karşıma içtenlikle beni dinleyebilecek birini çıkarması için Allah'a yalvarıyorum uykuya dalmadan önce. Çünkü her geçen gün biraz daha yorulduğumu hissediyorum. Buna ihtiyacım var artık. Bir kum fırtınasına tutulmuş gibiyim. Gözlerim hiçbir şeyi seçemiyor. Konuştuğum birçok şeyi iş olsun diye konuşuyorum. Başka yerlerdeyim aslında. Paramparçayım. Iyi değilim. Hiçbir şeyim olmadığını söylerken doğru söylemiyorum. Aslında iyi değilim. Bütün bunların ne zaman başladığını tam olarak bilmiyorum. Ancak yaşanan bazı olaylar, şimdi hissettiklerimi daha da güçlendirdi. Bir zamandan sonra kafamda biriken şeylerin önü alınamaz hale geldi. Gün geçtikçe arttı. Gün geçtikce ruhumu avuçlarında daha sıkı sarmalamaya başladı. Bir süre sonra bundan kurtulmanın olanaksız olduğuna inanmaya başladım. Bunu hissetmek büsbütün gücümü tüketiyordu. Çaresizlik içinde boyun eğdim. Yaşam artık beni önüne katmış sürüklerken yapabileceğim fazla bir şey yoktu. İnsan bazen gerçeklikle hayalin ayırdına varamıyor. Kafamda o kadar çok şey geziniyor ki bazen bunların ne kadarı gerçek ne kadarı kendi kurgularım fark edemiyorum. Böyle zamanlarda kendimi o kadar korumasız hissediyorum ki... Yaşam halüsinasyona dönüşüyor. Gerçekte zarar verebilecek bir şey yokken ben evden çıkamayacak kadar korku dolu bir çaresizlik hissi duruyorum.
Görev, toplum kuralları, sadakat, özveri, nezaket - bunların hepsi insanı derin bir uykuya daldıran uyku hapları, öyle derin uyku ki bu, insan ancak hayatının sonuna doğru uyanabiliyor bu uykudan, tabii eğer uyanabilirse. Uyandığında da aslında hiç yaşamadığını anlıyor.
Sayfa 356Kitabı okudu
329 syf.
·
Not rated
·
Read in 11 days
Zaman
“Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser.” Alimlerin geneli gecesini üçe bölermiş. Uykuya, namaza ve ilme. Alimlerin genel bir özelliği de ilme karşı hırslı ve meraklı olması onları zirveye taşımıştır. Batılıları da zaman değerlendirme hususunda müslüman alimlerden öğrendiklerini dile getirmiştir. Alimler ilme karşı hırslı oldukları için vakitlerini en değerli nasıl değerlendirebilirim yarışında olmuşlar ve bu da kötü alışkanlıklardan ve nefsi tezkiye konusunda çok yardımcı olmuştur. Vakit hayattır. Sufyan der ki: İlmin başlangıcı dinlemektir. Sonra susmak, sonra ezberlemek, sonra amel etmek, en son olarak da yaymak gelir. İnsanları vakitlerini dolu dolu geçirme hususunda teşvik etmekte. Zamanı doğru kullanmayı, alimlerin nasıl başardıklarını ve ne gibi fedakarlıklar yaptıklarını anlatıyor. Etkileyici nadide bir eser..
Zamanın Kıymeti
Zamanın KıymetiAbdulfettah Ebu Gudde · Takdim Yayınları · 20205.7k okunma
Sevdiklerimizin değerini bilelim:(
(okumak isteyenler için çok uzun ama duygusal bir metin bırakıyorum buraya -bendenizden-) (Askerden dönen Necmi'nin annesini kaybetmesi üzerine arkadaşına bunu anlatması) Necmi başını büküp olayları tek tek anlatmaya başladı. ‘Valla devrem ne sen sor, ne ben söyleyem. Bizimkiler de bilmez ama benim sonum yakındır. Benim Valideyi hatırlar
Reklam
86 syf.
·
Not rated
Gılgamış Destanı, Teoman Duralı’nın bir giriş yazısıyla derinlemesine incelendiğinde, medeniyetin köklerinin Sümerlere dayandığını ve Mezopotamya coğrafyasında insanın çeşitli alanlarda uğraşarak nasıl değer ürettiğini gözler önüne serer. Bu giriş yazısı, sadece ekonominin ortaya çıkışını değil, aynı zamanda insanların bir arada yaşamaya
Gılgamış Destanı
Gılgamış DestanıŞ. Teoman Duralı · Dergah Yayınları · 2014119 okunma
Sıcak yatağında uykuya varmış olan kimse, mavimsi bir toprak üstünde, Jouxtebouville'in bacalarını hatırlatan, göğe doğru kırmızı ve bembeyaz yükselen, yarısı toprağa gömülü tüylü ve soğan gibi yuvarlak kocaman yumruları olan uğultulu bir erkek organları ormanında çırçıplak uyanacak. Ve kuşlar onların çevresinde uçuşacak; onları gagalayacak ve kanatacak. Yaralardan tohumlar akacak ağır ağır; küçük kabarcıklarla dolu ılık cam gibi saydam, kanla karışmış tohumlar. Ya da böyle bir şey olmayacak, göze görünür bir değişiklik çıkmayacak ortaya, ama insanlar bir sabah pencerelerini açınca, nesnelerin üzerine çökmüş olan ve bekler gibi duran bir çeşit korkunç anlamla şaşıracaklar. Yalnız bu olacak, ama kısa bir zaman sürse de insanlar yığın yığın intihara kalkışacaklar. Evet, böyle!
Saadet zinciri;
Bütün insanlar gibi o da, seçimler yapma zorunluluğu tarafından kuşatılmış olarak doğmuş ama bir makineye dönüşme pahasına da olsa iradesinden vazgeçme cesaretini gösterip o kuşatmayı yarıp çıkmıştı. Çıktığı yer sorumluluğun dışıydı! Kendininki yerine başkalarının akıllarına güvenerek, zihnini hayatla kirletmemiş ve daima emirlere uyduğu için
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.