Yol uzun, güneş sıcak, ay uzakmış… Başına kaldırmış şövalye, “Ne garip” demiş, aradığım yıldız, yolumu aydınlatan güneş… Ne garip, gece olacak. Aradığım hâlâ yıldız, yolumu aydınlatan ay.“ İçini çekmiş. “Ey güneş,” demiş, “ey ay… Sen olsaydın aradığım, düşer miydin yedi dağ öteye? Yoksa kavuşmak olur muydu senin gökyüzünde doğuşun. Söyle bana, kavuşmak dokunmadan olur mu? Her dokunan kavuşur mu? “
Hayat , bizim bildiğimiz hayattan daha derin, daha geniş, daha zikzaklı ve daha karmaşıktır. Onu basit ve anlamsız bir söz, bembeyaz bir kağıt parçası ya da dümdüz bir yol haline getirmek istersen hata yaparsın. ... Hayat ,atalarım mirasıdır, hayat tarihin ve zamanın yadigârıdır. Ve unutma hurma kemiren arkadaşım, hayat başımızın belasıdır aynı zamanda...
Reklam
(Bu kitabı okurken) Benimle birlikte çıkacağınız bu yolculuğu değerli kılan üç hayatî neden var bence. Birincisi; oyalanma ile geçilmiş bir hayat bireysel düzeyde eksik kalıyor. Dikkatinizi uzun süre veremez olduğunuzda gerçekleştirmek istediğiniz şeyleri gerçekleştiremiyorsunuz. (Bir kitap okumak istiyorsunuz ama sosyal medya mesajlarından ve paranoyalarından başınızı alamıyorsunuz. Çocuğunuzla kesintisiz birkaç saat geçirmek istiyorsunuz, ama patronunuzdan mesaj geldi mi diye e-postalarınıza bakıp duruyorsunuz.) Bu konu hakkında düşünmek gereğinin ikinci nedeni bu dikkat parçalanmasının sadece bireysel düzlemde değil, toplum genelinde de krizlere yol açıyor olması. İnsan türü olarak, iklim krizi gibi eşi görülmemiş bir sürü fay hattı ve tuzakla karşı karşıyayız ve önceki kuşakların aksine, bu büyük güçlükler karşısında pek harekete geçmiyoruz. Neden peki? Bunun kısmen dikkat arızalandığında sorun çözme becerisinin de arıza yapmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Büyük sorunların çözülmesi için pek çok insanın uzun yıllar boyunca o sorunlara odaklanması gerekiyor. Odaklanma konusunda derinlemesine düşünme gereğinin üçüncü nedeni aralarında en umut verici olanı, bana kalırsa. Ne olup bittiğini anlarsak, olanları değiştirmeye başlayabiliriz. Yazar James Baldwin -benim gözümde yirminci yüzyılın en büyük yazarı- şöyle diyor: "Yüzleştiğiniz her şeyi değiştiremezsiniz, ama yüzleşmeden hiçbir şeyi değiştiremezsiniz." insan elinden çıkma bir kriz bu, yine kendi ellerimizle çözülmesi mümkün.
Kafam sürekli su alan bin tonluk bir kuru yük gemisi. Batsa kurtulacağım ama batmayacağını da adım gibi biliyorum. Sana bu satırları okyanusun ortasından yazıyorum. Seni her, türlü hava ve yol koşulunda seviyorum. Son kez hatırlatmakta yarar görüyorum, elbette muradım barışmaktan yana. Ama şu dünyadan kimseyi gerçekten sevmeden geçip gidenlere göre yine de şanslı hissediyorum. Yani diyorum ki, dön- meyeceksen de mühim değil, bu duygu bana yeter,
Herkes mutluluğu hak eder. Ona giden yol ise kolay değil. Uzun ve serttir ve sık sık tamamen kör bir şekilde seyahat edersin. Ama devam et.
Reklam
Bir insana tavsiyeler
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et. 2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter. 3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin. 4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak. 5. Gül. Sana yakışıyor. 6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak sadece. 7.
Pelusium'a uzanan bir yol buldu ve böylece içeri sokulup ülkeyi fethetti. Nihayet, Kleopatra'dan elli yıl önce, Büyük İskender İran şahını yenerek Mısır'ı ele geçirdi ve topraklarına kattı. Büyük İskender'in ölümünün ardından onun krallığı Mısırlı Ptolemy adındaki bir generale kaldı. Ptolemy de kendi krallığını yarattı. Tarihte Ptolemies Hanedanlığı olarak bilinen uzun bir hükümdarlık onu izledi. Kleopatra bu hanedanlığın onbirinci sırasındaki hükümdarın kızı idi.
Sayfa 20 - İlyaKitabı okuyor
Durum oldukça ilginçti. Bilinmeyen bir görev için bilinmeyen bir yere gidiyorduk. Ancak davetimiz ya tam bir aldatmacaydı ki bu akıl almaz bir hipotezdi ya da önemli konuların yolculuğumuza bağlı olabileceğini düşünmek için iyi nedenlerimiz vardı. Bayan Morstan'ın tavrı her zamanki gibi kararlı ve kendine hakimdi. Afganistan'daki maceralarımı hatırlatarak onu neşelendirmeye ve eğlendirmeye çalıştım; ama doğruyu söylemek gerekirse ben de durumumuzdan dolayı o kadar heyecanlandım ve nereye gideceğimizi o kadar merak ettim ki hikayelerim biraz işin içine karıştı. Bugüne kadar, gecenin köründe bir tüfeğin çadırıma nasıl baktığına ve ona çift namlulu bir kaplan yavrusunu nasıl ateşlediğime dair dokunaklı bir anekdot anlattığımı söylüyor. İlk başta hangi yöne doğru gittiğimize dair bir fikrim vardı; ama çok geçmeden hızımız, sis ve Londra hakkındaki sınırlı bilgim yüzünden yönümü kaybettim ve çok uzun bir yol kat ediyormuşuz gibi göründüğü dışında hiçbir şey bilmiyordum. Ancak Sherlock Holmes asla hatalı değildi ve taksi meydanlarda ve dolambaçlı ara sokaklarda girip çıkarken isimleri mırıldanıyordu. "Rochester Row" dedi. “Şimdi Vincent Meydanı. Şimdi Vauxhall Köprüsü Yolu'na çıkıyoruz. Görünüşe göre Surrey tarafına gidiyoruz. Evet öyle düşünmüştüm. Şimdi köprüdeyiz. Nehrin bir anını görebilirsiniz.” Gerçekten de geniş, sessiz su üzerinde parlayan lambaların olduğu Thames Nehri'nin bir bölümünün geçici bir görüntüsünü elde ettik; ama taksimiz hızla ilerledi ve çok geçmeden diğer taraftaki sokak labirentine girdi.
Bir bilge şöyle demiştir: "Kiminle istersen dost ol, fakat şu üç kişiden sakın: Ahmak, çünkü o sana fayda vereyim derken zararına yol açar. Kaypak, çünkü uzun ve sıkı dostluğunuz sebebiyle sen ona tam güvendiğin anda o seni yüzüstü bırakır. Yalancı, sen ona bütün kalbinle güvenip bel bağladığın hâlde, o senin hayal bile edemeyeceğin şekilde sana suç isnat eder.
Reklam
Yol uzun, güneş sıcak, ay uzakmış... Başını kaldırmış şövalye, "Ne garip," demiş. "aradığım yıldız, yolumu aydınlatan güneş... Ne garip, gece olacak. Aradığım hala yıldız, yolumu aydınlatan ay. "lçini çekmiş. Ey güneş," demiş, "ey ay.. Sen olsaydın aradığım, düşer miydin yedi dağ öteye? Yoksa kavuşmak olur muydu senin gökyüzünde doğuşun. Söyle bana, kavuşmak dokunmadan olur mu? Her dokunan kavuşur mu?
Peki nedir şu adını Hüzün dedikleri Hüzün elde olanı gaib ettiğim için ruhumu bürüyen şeffaf libas kayb olan ve edilen için duyulan üzüntü Hüzün mülkiyet duygusunun bir sonucu Zira bir yaşama sahip ve Malik olduğumu Yani bir yaşamım olduğunu idrak etmeseydim onu kaybettiğimi de idrak edemezdim varlığından haz aldığım şey yokluğundan ötürü bana
''Çoğu zaman bizi yalnızlığa itse de, acı çekmemize ve felaketlere uğramamıza yol açsa da yapmamız gereken şudur; ötekini görmek, bilmek, tanımak, onun haklarını savunmak.''
Dolayısıyla doğal insan, içgüdüsel olarak kendini sever ama asla kendini yeğlemez. Sadece toplum içinde öğrenilir kendini yeğlemek. İnsan kendini sevmeyi yeniden öğrenebilmek için uzun mu uzun bir yol tepmelidir.
“Seni her türlü hava ve yol koşulunda seviyorum.”
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.