O halde Celadet'in erken sönen yaşamı değil, ama utanma, huşu ve tevazuyla bezenmiş ömrü hayatı, Kürt münevverinin silüetidir, her Kürtçe yazıya bir gölge gibi eşlik eder. Celadet, dört sömürge sınırında gezinen şu düşünür ve filozof hayaleti ya da masa başında yazanın tepesinden bakan varlık mütefekkiri asla değildir, ne var ki Kürtçe yazanın tenine Yabancı'nın mührünü basmıştır, Kürtçenin vücudu olarak.