İnsan ânlardan ibaret. Bunu genç yaşımda anladım. Bir kaç sene evvel pırıl pırıl bir kaç gencin vefat haberini aldım. Gençlerden biri bir müddet benim de hizmet ettiğim bir yayınevinin editörlüğünü yapıyordu. Amennâ ölüm hepimiz için hak. Beni bu hikâye de etkiyen şeyler başkaydı. Çalışmalarını yaptığı, hazırladığı bir çok kitap, dergi vefatından sonra ismi yazılarak basılmaya devam etti. Her baktığımda hala yüreğim sızlar, gözlerim dolar. İnsan böyle bir şey. Kendi gider ismi kalır. İzi kalır. Giden gider yakinen tanımasan da hikâyesinin sızısı kalır. İşin gönlümü yoran kısmı ise bahsettiğim genç kendi düğününde geçirdiği trafik kazası nedeniyle eşiyle beraber vefat etmiş olmasıydı. Düğün evinin cenaze evine dönmüş olması ayrı bir hüzün. Ve ayrı ayrı şehirlere defnedilmeleri ise başka bir hikâye.. Genç yaşımda kuşandım bu hüznü. Bu hikâyenin hiç bir yerindeyim. Ama çok şey öğrendim. Aylarca kendime gelemedim. Diyorum ya insan ânlardan ibaret. Bir şeyi bir ân öğrenirsiniz ve hayatınız o ân değişir. O gençten geriye kalanları gördüm. Minik bir kutu içine sığmıştı yayınevindeki eşyaları. Bir tesbih, bir seccade, bir takke, bir şemsiye, bir kalem, bir defter, bir kaç evrak ve binlerce hayal .. Kendisi gitti ama izi hâlâ kitaplar da.. Hâlâ miniklerin kalplerine dokunan o kitaplar da ismi var. Bir hoş sadâ bırakıp geçip gitti.. İnsan ânlardan ve izlerden ibaret bir varlık .. Bir hoş sadâ bırabilmek tek ümidim.