Buldum geçmişteki deneyimlerine dayanarak sahibinin yine taş banka oturacağını düşündü. Zavallı adamın aklının hala çelişkilerle dolu olduğunu yaşamının alt üst edildiğini geçirdiği içinden. İşte köpekler en çok böyle anlarda gereklidir insanoğluna karşımıza geçip her halleriyle bakışlarıyla ve duruşlarıyla yardıma ihtiyacın var mı sorusunu sorarak beklerler. İlk bakışta bu tür bir hayvanın acı korku ve benzeri insan rahatsızlıklarına deva olması mümkün değilmiş gibi görünse de bunun nedeni insanlığımızın ötesindeki şeyleri algılayamamamız ,dünyadaki diğer sıkıntıların yalnızca bizim standartlarımıza göre ölçüldüğünde somutlaşabildiğine inanmamız ya da kısaca ifade etmek istersek Dünyada sadece insanların yaşadığına inanmamız olabilir.
Cümlenin bütününe bakmak gerekir...
Haz nedir? Ya haz nedir? Sevgiyle mi ilgilidir?. Zevkle mi ilgilidir? Keyifle mi ilgilidir? Yoksa haz, hazzın kovalanması hep düşüncenin ürünü müdür? Diyelim bir dağa bakmaktan müthiş zevk alıyorum, dağın hoşluğu, güzelliği, asaleti, heybeti, buzul, koyu mavi vadiler ve dimdik uzanan çamlar. Belli bir yükseklikten ya da pencereden bakarken, onun bütün güzelliğinden zevk alıyorum. Büyük keyif veren bir uyaran var. Dağdan uzaklaşıyorum, ama bu keyfin, bu dağın hatırası duruyor. Sonra bu hatıra, düşünce olarak şöyle diyor "Yarın sabah oraya tekrar gitmek ve ona tekrar bakmak zorundayım." Bu hazdır, değil mi? Doğal, normal, sağlıklı, makul bir keyif, düşünce tarafından izlendiğinde, tekrarlanmak zorunda olan hazza dönüşür ve tekrarlanmadığında, acıya, düş kırıklığına, vs. yol açar.
Sayfa 97 - OmegaKitabı okudu
Reklam
Kaybetme korkusu
Bilinçaltımızda 5 tane kök korku var demiştik. Ama bunlardan bir tanesi, kadınlığımızı, dişiliğimizi ve ilişkilerimizi temelinden etkiler. Biz kadınlar, ruhumuzun derinliklerinde aşık olmayı biliriz. Aşık olduğumuzda kalbimizin sonuna kadar açıldığını, oradan kişisel kodlarımızın olduğu bir frekansın nedensizce erkeğimize doğru aktığını hissederiz. Üstelik bu başımıza geldiğinde, mantığımız işlemez olur. Karşımızdaki erkekten aynı cevabı almak, onun sıcaklığını, yakınlığını güvenilir bir ilişki içinde yaşamak isteriz. Eğer kalbimizi tamamen açmaktan çok korkuyorsak tam olarak ayaklarımızın yerden kesilmediği pek çok ilişkiye de girebiliriz. Erkek bizi daha çok sevsin de biz rahat edelim, acılar çekmeyelim, garantide olalım diyebiliriz. Çünkü kalbimizdeki o gizli şifresi olan frekansı her açtığımızda canımız çok fena yanacaktır. Açanlar bilir. Eğer bilinçaltınızda kaybetme korkunuz varsa, bu mutluluk çok uzun sürmüyor. Ya erkek korkup kaçıyor, ya uzaklaşıp sessizleşiyor, ya sorumluluk alamıyor, ya da sadece ona sunduğumuz kadınlığımızın ve bu özel duygunun kıymetini bilmeden hızlıca tüketiyor.
Bazıları yazgımızın bizde olduğumuz anda alnımıza işlendiğini söylese de ortada apaçık olan bir şey var. Pek az insan dünyaya kilden ademler ve havvalar üretmek, ekmek somunlarını ya da balıkları çoğaltmak için geliyor.
"Meltemin estiği gökyüzünde seni bekleyen özgürlük var, Gel gör ki sen; 'Ya düşersem.' diye sorup duruyorsun.. Peki canımın içi, Ya uçarsan? "
Fakat kendisini "kul" olarak tanımlayan, Allah Teala'dan geldiğini ve O'na döneceğinin idrakinde olanlar için lügat da kelime ve kavramların muhtevası da başka. "Edep" diye bir kelime var mesela. "Haya" var. Batı kökenli öğretilerin asla anlayamayacağı şekilde yalnızken bile kişiyi "derli toplu" tutan; ağacın taşın, börtü böceğin sırf yaratılmış olmalarından dolayı varlığına saygı ve hayrete yönelten haller... Şimdi özgüvenle birlikte unutulma ya başlansa da "utanma" var.
Reklam
Filistin'de çocuk olmak...
"Her çocuk mu cennete gider?" Rüstem'in sesinde meraktan çok istediği cevabı duymak çabası vardı. "Evet, her çocuk." "Peki ya cennete giden çocuklar yalnız olmuyorlar mı? Mezarlarının yanında kimse olmadığında da mı yalnız değiller?" diye sordu Rüstem.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.