RODERIGO: Ne yapayım peki? Bu kadar deli divane olmaktan utanç duyuyorum, ama elimde değil bundan kurtulmak. IAGO: Değil demek? Saçma! Şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bah­ çıvanı, ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiş­tirir, kabak ekersin, bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilir­ sin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin, yeter ki sen is­te! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı ol­ması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Ney­se ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa da­ marlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkün­ lüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmeleri­ni, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk de­ diğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
İşsizlik gerçekten zor zanaattır. Sıkıntıda, dert­te ilk göze batan insan, işsizdir. İşsiz kalmanın mağ­rurluğu ve çevrenin işsiz kalana anlayışı, işsizliğin süresi uzadıkça azalır. Sürekli çok meşgulmüş gibi yapsanız bile, belli bir zaman sonra aslında meşgul olmadığınız fark edilir. Büyük bir ciddiyetle in­ternete giren işsiz, belki bilgisayardan anlamayan aileyi belli bir yere kadar oyalar ama er ya da geç internette mal gibi gezdiğiniz anlaşılır. İşsizin er­ken kalkmasına gerçekten gerek yoktur ama öğlene kadar uyuyan işsiz göze batar sinirleri üzerine çeker. Bir yere gitmeseniz bile işsiz olarak herkesten önce kalkıp evden uzaklaşmanız gerekir. Az yemeli, sü­rekli dertli gibi görünmeli, fazla konuşmamalı, faz­la televizyon izlememeli, her şeyi en minimumun­da yapmalıdır işsiz.
Sayfa 32
Reklam
Gerçekten istediğim bir işi, bir projeyi, bir ideali ya da bir insanı bulursam, bütün dünyaya bağımlı duruma gelirim. Her şeyin diğer şeylerle bir bağlantısı var. Birbirimize öyle sıkı bağlıyız ki! Bir ağın içindeyiz hepimiz. O ağ bekliyor. Ve hepimiz onun içine bir tek arzu nedeniyle itiliyoruz. Sen bir şey istiyorsun, o şey senin için değerli oluyor. Onu senin elinden kapmak için bekleyenler kim, biliyor musun? Bilemezsin. Belki çok karışık, çok uzaklarda olabilir, ama birileri onu kapmak için hazır bekliyor. Ve sen de onların hepsinden korkuyorsun.
edison şerefsizliğin sınırlarını zorluyor oynat bakalım...
Başarılı bir mucit olmasının yanı sıra, kurduğu şirketlerle icatlarını başarılı bir şekilde pazarlayabilme yeteneğine de sahiptir. Oluşturduğu sistemlerde doğru akım kullanmış ve dönemin zengin girişimcileri tarafından ciddi miktarlarda maddi desteği de arkasına almıştır. Şöhreti şehir sınırlarını aşıp neredeyse tüm ülkede yayılmaya başlamışken,
Sayfa 43-47 | Destek Yayınları
Clay aralarındaki binlerce kilometrenin, onu Julia'nın yalanlarına ve canını yakma ihtimaline kar- şı koruyacağını düşünüyordu. Aralarındaki kilometre farkını kapatmadığı sürece sorun olmazdı. Bu yüzden de telefonu çalıp da ekranda Julia'nın adını görünce hemen cevapladı. "Merhaba." "Selam," dedi Julia uykulu ve
Sayfa 55
"Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içe­ride kapkara kurum tutuyorsun. Ağzını açsan, alevler püskü­rüverecekmişsin gibi, ciğerlerine damla damla kurşun eriti­yorlarmış gibi. Kolay kolay geçmiyor, geçtiğinde de sen geç­miş olduğunu bile fark etmiyorsun. Yağmurlu havalarda sız­layan eski bir kırık gibi sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor. Bir tadı, bir kokusu, bir eti var hatta, bir kütlesi; gelip göğsü­ne oturmasından belli. Kokusunu, kütlesini hesap edemiyo­rum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur. Çok sevdiğin bir şeye benzeyen, ama o olmadı­ğını da bal gibi bildiğin bir tat; acı, buruk, portakala benzeye­cek neredeyse, değil ama işte. Hani kelime çok havalı olmasa, "kekre" diyeceğim. İstediğin kadar yutkun, üstüne istediğini ye, iç; geçmiyor, genzinden aşağı yuvarlanıp gitmiyor. Ne ye­diğinden anlıyorsun ne içtiğinden. Allah belasını versin."
Sayfa 19 - benim adım FeridunKitabı okuyor
Reklam
Ben, o mezardan Tanrı'nın merhameti sayesinde çıktım, Tanrı'ya intikam borcum var; beni bunun için gönderdi ve işte burdayım..
Sayfa 439 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Hani Hz. Mevlana'nın sözü var ya, “Sadece susamış dudak su aramaz, su da dudağı arar..” diye. Bazen şifa olacak bir söz eğer Cenab-ı Hak onu murat etmişse hiç olmaya­cak biçimde koskoca kıtayı, denizleri aşarak olmadık bir yerde bir insanı bulabiliyor. Dolayısıyla hiçbir insandan, hiçbir şarttan zamandan ümidi kesmemek lazım.
Kitaptaki en güzel söz
"Sana bakınca aklıma hep ne geliyor biliyor musun Pamuk?... Vatan... Bu kız var ya diyorum. Benim vatanım. Doğduğum evim. Yurdum. Sığınağım. Edirne'den Kars'a, karış karış toprağım. İzmir'in dağlarında açan en güzel çiçeğim, mavi mavi bakan Atatürk'üm...Neşe saçan cumhuriyetim... Ellerin parmakların, dudakların, gülüşün, bakışın, tenin, kokun, vatanımın binbir parçası...Kutsal, korunası, tapılası, uğruna ölünesi...Benim..."
Bugünün dünyasında bir gencin alanıyla ilgili bir yabancı dili bilmemesinin bilinçsizlik ya da tembellikten başka bir mazereti olamaz.
Reklam
Gözlerin var ya çekik kara kara Önce gözlerindi en güzel ışık
Zamanın her anında, insanların yapmayı ya da söylemeyi doğal kabul ettiği şeylerin yanı sıra, düşünülmesi kitaplar ve metrolardaki afişler kadar fıkralarla da tembih edilen şeylerin yanında bir de toplumun, bile isteye olmasa da sustuğu şeyler var. Bu suskunluk, nasıl adlandıracaklarını bilmedikleri bu şeyleri hissedenleri bir başlarına acı çekmeye mahkum ediyor. Ve bir gün aniden ya da yavaş yavaş, kırılıyor suskunluk, nihayet tanınıp kabul edilen şeylere ait kelimeler fışkırıyor, aynı zamanda altta yeni suskunluklar oluşuyor.
Sayfa 94 - Can Yayınları
İşte, ya Rab, burada zorlanıyorum ve kendi varlığımı da kavramakta zorlanıyorum. Kendi kendime zorluklarla dolu, ter dökülüp emek harcanan bir toprak hali ne geldim. Çünkü şu an üzerinde çalış­tığım konu göğün kuşaklarını araştırmaya benzemiyor, yıldızlar arasındaki mesafeyi ölçmüyoruz ya da dünyanın boşlukta nasıl dengede durduğunu da incelemiyoruz. Araştırma konum hatırlayan bir varlık olarak ben, zihin sahibi bir varlık olarak ben, kendimim. Aslında ben olmayan bir şeyin benden uzak olmasına şaşırmamam gerekir. Ama bana benden daha yakın bir şey olabilir mi? Gerçekten de bendeki hafızanın gücünü anlamıyorum, bu güç olmaksızın kendimle ilgili hiçbir şey söyleyemeyeceğim halde. Çünkü ne söyleyebilirim ki , unutmayı hatırlayabildiğimden bu kadar eminsem? Hatırladığım şey hafızamda değil mi diyeceğim yani? Ya da unutma, unutkan olmamam için hafı­zamdadır mı diyeceğim? Her ikisi de çok saçma. Üçüncü bir çıkar yol var mı?
Bu Türkler gerçekten dünyanın başına belâ. Şimdi de azınlıkları kovdukları ortaya çıktı. Düşünüyorum da Ermeniydi, Rum’du, Türklerin zulmettiği her “etnik grup”tan tek tek özür dilemek yerine hepsini birden halletmenin bir yolunu bulsak. Bu kadar faşizanlığın üstüne son bir tanecik daha yapıp Türkleri toptan bu topraklardan sürüversek. Bütün
"O halde size yüklerinizi yeniden sırtlamanızı öğütleyeyim, bazen ağır görünseler de bizim için yararlılar ve taşımayı öğrendikçe hafifleyecekler. Çalışmak faziletli bir eylemdir ve herkese yetecek kadar iş var. Çalışmak bizi bezginlikten ve yanlış işler yapmaktan kurtarır, hem ruh hem beden sağlığımıza iyi gelir, para ya da modanın vereceğinden daha fazla güç ve özgürlük duygusu aşılar. "
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.