"Bazı şahıslar İmam Mehdi'nin ismini duyunca rahatsız oluyorlar. Rahatsızlıklarını ise belirli mazeretlerle açıklıyorlar. Onlara göre, 'İmam Mehdi düşüncesinin biraz değişiği, çok az bir farkla cahiliye mensubu insanlarda da vardı. Üstelik bu inanç cahil müslümanların pasifize olmasına, mücadele ruhunu yitirmesine sebep olduğu için zararlıdır.' Bu, kabul edilebilecek bir düşünce değildir. Halkı pasifize eden, Mehdi inancı değil, bu inancın yanlış yorumlanmış olmasıdır. Ben inanıyorum ki sonuçta zafer İslâmındır. Bu dünya hayatı son bulmadan önce Müslümanlar bu hakikatı bizzat göreceklerdir."
Hande daha yeni uyanmisti herzaman olduğu gibi yine aynasına baktı ve ne kadar güzel olduğunu kendince söylendi. Kahvaltısından sonra babasının ilcedeki manav dükkanına gidecekti. Elini yüzünü yıkamak için lavaboya gitmişti ve yine aynada kendine baktı gülümsedi. Kahvaltısını yaptıktan sonra küçük bir bakım ve makyaj yaptı aynasını cantasina
Benim çirkef ve ruhsuz mesajıma verilebilecek en tatlı mesajdı. Sezai Karakoç'un 'köşe' şiirinden alıntı yapmıştı. Bu şiiri severdim.
'Konuştun güneşi hatırlıyordum.
Gariptin yepyeni bir sesin vardı.
Bu ses öyle benim öyle yabancı,
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz kardı'
Sezai Karakoç'u çok severdim. Karşılık olarak sadece gülücük attım. Şiiri biliyordum. Devam edecek mi diye cevap olarak sadece gülücük attım. Beklediğim cevap geldi. Şiirin başka bir dizesi:
"Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı.'
Mesajı gülümser halde okurken Esin'in bağırmasıyla yerimden sıçradım.
"Oh! Bize çemkir, kaldır! Kendin otur mesajlaş, gül!"
Kahkaha attım. "Yavuz bana şiir yazmış, yani Sezai Karakoç'un şiirini yazmış da ona güldüm. Biliyorsun kitapları, şiirleri severim."
"Bir de Yavuz'u seversin!" diye bağırdı Betül içerden kafasını çıkarmadan.
Kendimizden bir adadayız,
Dört - yanımız başkalarından.
Aynı önemli kapıdan giriyoruz,
O eski, o beyaz kapıdan.
İlkin yıllar üstünde
Bizi ayıran bir dünya vardı, adımıza kurulu.
Burada yıldaşlığımız soyunup - giyiniyor,
Bilinik kılıyor birbirimizi.
Bir hastalık bulaşıyor anlamlarımıza,
Büyümsemeye vardırıyor yinlerimizi.
Ben sınırlanıyorum göz - göre - göre,
Kardeşleşmemiz ayrıklaşıyor,
Kopuyor kan.
Sen konuşmadan duruyorsun senelerce karşımda.
Kalımsız bir anıtsın gençlikten, kitapsızlıktan.
Başkalarından bir adadayız,
Dört - yanımız biz - gibi insandan.
Aynı önemsiz kapıdan çıkıyoruz,
O eski, o kırmızı kapıdan.