Zaman içinde bulunan hiçbir varlık kendi yaşam süresinin bütününü aynı anda kavrayamaz. Henüz yarına ermemiştir, dünü ise çoktan yitirmiştir; yaşadığı bugünde bile ancak değişebilir ve geçici bir anı yaşayabilir.
İnsan aslında karmaşık bir varlık değil . Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise , özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki , ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. İşte insanın değişmez yazgısı !
İnsan kendi benliğini, kendi kişiliğini daha önce hiç, dünyevi yaşamın giderek monotonlaştığı bu yüzyılda olduğu kadar merak etmemiştir. Keza teknoloji çağı kendi insanını gittikçe tek tipleştirirken, özgün kişiliğini de elinden alarak renksiz bir tür haline getiriyor. Aynı gelir sınıflarına taksim edilen, tek tip konutlarda yaşayan, tek tip giysiler giyen, aynı makinelerde aynı iş saatlerinde çalışan ve sonrasında tek tip eğlence şekillerine sığınan, aynı radyonun başına geçen, aynı plağı dinleyen ve aynı sporla uğraşan herkes; dehşet verici bir biçimde birbirine benzemeye başlıyor.
Şehirlerin tek tip haline gelmiş sokakları albenilerini git gide kaybederken uluslar, halklar homojenleşiyor. Ortaya çıkan bütün farklılıklar rasyonalizasyonun dehşet verici eritme potasında kaynaşıp yok oluyor. Dış görünüşümüz baştan aşağı aynı tipe çevrildikçe ve insanlar, kendilerini düzineler halinde, üstelik de seri biçimde kitle fizyonomisinde örgütledikçe; varlık şekilleri giderek genişleyen bir kişiliksizleştirme sürecinin tam ortasında buluyorlar kendilerini. Her bir bireyin dışarıdan ulaşılması ve etki altına alınması olanaksız olan deneyim katmanı da tam bu yüzden daha da önem kazanıyor: Eşsiz ve kopyalanması imkansız olan kişiliği.