Eski bir Roma consulu olan, babasını küçük yaşta yitirdiğinde önemli bir devlet adamı ve aile dostu olan Quintus Aurelius Memmius Symmachus tarafından evlat edinilmesi, onun çocukluktan itibaren çok iyi bir eğitim almasına ve devlet kademelerinde hızla yükselmesine de olanak sağlamıştır.
Boethius, ailesinin soylu adı ve iyi eğitimi sayesinde dönemin kralı Theodoricus Magnus'un (Büyük Theodoricus) güvenini kazanmakta gecikmemiştir. MS 510 yılında, yaklaşık otuz yaşındayken Roma'da consul seçilmiş, 520 yılında kral tarafından Magister Officiorum ünvanını alarak ayrıcalıklı ve onurlu bir göreve atanmıştır.
O sıralarda Roma'nın yöneticileri arasında başgösteren güvensizlik, toplumu hem siyasal hem de dinsel anlamda gittikçe artan bir bunalıma sürüklemiştir, hatta yaşamını kabusa çevirecek olayların başlamasına ve vatan haini olarak suçlanmasına maruz bırakacak kuşku ortamının yaratılmasına neden olmuştur.
Ravenna Sarayı'nda çok rahat bir hayat yaşayan Boethius, kendisini evlat edinen Symmachus'la iyi bir dost olmuş ve kızı Rusticana ile evlenmişti. Bu evlilikten doğan iki oğlu Symmachus ve Boethius adını verdiği iki oğlu da 522 yılında consul seçilince ailenin sevinci iki kat artmıştı. Ama bu durum fazla sürmedi. Senatus'da Boethius'a karşı beslenen düşmanlık hisleri gittikçe yoğunlaştı ve rakiplerinin Kral'a zerkettiği kuşku tohumları ürünlerini vermede gecikmedi. Boethius hain planların kurbanı olarak Theodoricus'a karşı suikast planları hazırlayanların arasına karışmakla suçlandı.
Talihsizlikler, Boethius'un yakın arkadaşı senator Albinus'un suçlanmasıyla başladı. Suçlamanın nedeni, Albinus'un Doğu Roma İmparator'unun çevresindekilere Theodoricus'un küçük düşürücü ifadeler kullanmış olmasıydı. Onu suçlayanlar arasında özel danışmanı Cyprianus başı çekiyordu. Albinus suçlamaları reddetse de İmparator karşı tarafa gönülden inanmıştı.
Bu olaylar sonucunda Boethius, İmparator'un huzuruna çıkıp Albinus'u Cyprianus'a karşı savunmuş ve Roma'nın değerli bir senatoru olan Albinus'un bu suçu işlemiş olması durumunda, kendisinin ve Senatus'un bu suça iştirak etmiş sayılacaklarını, bunun ise asla mümkün olamayacağını belirtmiştir. Bu art niyetsiz söylemin Theodoricus tarafından dürüst bir açıklama olarak algılanması beklenirken, o, tamamen aksine Boethius'un sözlerini yanlış yorumladı ve böylece Boethius'un sonunu hazırlayan süreç başlamış oldu.
İmparator bu açıklamadan sonra suikast planları yapanın sadece Albinus olmadığını, Boethius ve Senatus'un da aynı plana ortak olduğu sanısına kapılınca Boethius da tutuklandı. Boethius'un savunduğu Senatus kendisine hiç de öyle davranmayarak, hatta hiçbir savunma tanımayarak hakkında hemen bir idam kararı çıkardı. Bir anlık cesareti yüzünden hem kendisinin, hem de ailesinin yaşamını altüst eden Boethius mahkemede yapamadığı savunmasını Consolatio (Philosophiae Consolatio) adlı yapıtında yapmıştır.
Boethius'un ölümüne dair kayıtlarda büyük işkenceler çekerek acılar içinde öldüğü yazılıdır. Alnına geçirilen bir sicim gözleri yuvalarından fırlayana dek gerilmiş ve o durumda kalın bir sopayla ölünceye dek dövülmüştür.
En önemli eseri Consolatio, Türkçe'ye 'Felsefe'nin Tesellisi' adıyla, İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken tarafından Latince'den çevirilmiştir.
Zaman içinde bulunan hiçbir varlık kendi yaşam süresinin bütününü aynı anda kavrayamaz. Henüz yarına ermemiştir, dünü ise çoktan yitirmiştir; yaşadığı bugünde bile ancak değişebilir ve geçici bir anı yaşayabilir.
Önemli düşünürlerin hayatları, düşünceleri, nasihatları ve birçok faydalı bilgiler içeren bir dizin…
*Felsefe severlere tavsiye niteliğindedir.
**Kitap bağlantılarının yanına arka kapak yazıları eklenmiştir.
1.
İNANÇ VE AKLIN MUHTEŞEM DANSI
Okuduktan sonra beni çok etkileyen bu muhteşem kitabı muhakkak satırlara dökmeliydim dedim, o zaman buyurun başlayalım.
Önce Boethıus’un yaşamına göz gezdirip daha sonra kitabı ana hatlarıyla, vurucu başlıklarını küçük özetler halinde inceleyeceğim.
Anicius Manlius Severinus Boethius, Romalı soylu bir Hristiyan
Kitap uzun uzadıya incelemeyi hak ediyor. Lakin belirli bölümleri atlayarak okuduğum için bu minvalde bir değerlendirme yapamayacağım.
Sadece şunları diyebilirim:
Felsefe; İnanç ve ısrar arasında savunma verdi...
Felsefe; kader ve özgürlük girdabında mısralaştı...
Felsefe; "aşk" ve doğayı teselli etti..
Kendini savunma hakkı bile tanınmadan, vatan haini suçlamasıyla infazına karar verilerek zindana atılmış bir Romalı devlet adamı ve filozof Boethius.
Ölümünü beklerken, kendini teselli etmek için bu kitabı yazmış. Vatan hainliği suçlamasıyla, infaz edildiği yıl aynı, demek oluyor ki kısa zamanda yazıldı kitap. Öldürüldüğünde 44-45 yaşındaymış sadece. İnsanın içi cız ediyor.
Kadın suretinde görünen felsefe ile konuşmaları biraz Sokrates'in karşı tarafı düşündürmeye yönelik sorularına benziyor. Platon felsefesinin bütünlüğünü bozduğunu düşündüğü Stoacılara benzer bir şeyler var kader anlayışında ve zenginlik, şöhret gibi dünyeviliklere olan kayıtsızlığında. Beklediğim kadar Hristiyanlık etkisinde bir metin değildi.
Sıkıntılı günler yaşadığımız şu zamanda okunacak daha iyi bir kitap bilmiyorum. Belki Marcus Aurelius'un Düşünceler'i; fakat o zindanda ölümü beklerken kaleme almamıştı kitabını. Boethius ise her şeyini yitirmiş ve sonunu bekleyen bir adam olarak yazmış bütün bunları. Düşününce bile ürperiyor insan. Kaderle ilgili yazdıklarından bir alıntıyla bitireyim:
"Doğa seni annenin rahminden yarattığında, seni çıplak ve hiçbir şeyin yokken aldım ve benim kaynaklarımla besledim. Seni şımartacak şekilde üstüne düştüm ve pohpohlayarak yetiştirdim. Benim yetkimdeki her şeyin en bereketlisi ve görkemlisiyle donattım seni. Şimdi canım senden el çekmek istiyor. Başkasına ait olanları kullandığın için minnet duymalısın. Tamamen sana ait olan şeyleri kaybetmişsin gibi şikayet etmeye hakkın yok ki! Kaybettim diye hayıflandığın şeyler sahiden senin olmuş olsaydı onları asla kaybetmezdin."