Kendini savunma hakkı bile tanınmadan, vatan haini suçlamasıyla infazına karar verilerek zindana atılmış bir Romalı devlet adamı ve filozof Boethius.
Ölümünü beklerken, kendini teselli etmek için bu kitabı yazmış. Vatan hainliği suçlamasıyla, infaz edildiği yıl aynı, demek oluyor ki kısa zamanda yazıldı kitap. Öldürüldüğünde 44-45 yaşındaymış sadece. İnsanın içi cız ediyor.
Kadın suretinde görünen felsefe ile konuşmaları biraz Sokrates'in karşı tarafı düşündürmeye yönelik sorularına benziyor. Platon felsefesinin bütünlüğünü bozduğunu düşündüğü Stoacılara benzer bir şeyler var kader anlayışında ve zenginlik, şöhret gibi dünyeviliklere olan kayıtsızlığında. Beklediğim kadar Hristiyanlık etkisinde bir metin değildi.
Sıkıntılı günler yaşadığımız şu zamanda okunacak daha iyi bir kitap bilmiyorum. Belki Marcus Aurelius'un Düşünceler'i; fakat o zindanda ölümü beklerken kaleme almamıştı kitabını. Boethius ise her şeyini yitirmiş ve sonunu bekleyen bir adam olarak yazmış bütün bunları. Düşününce bile ürperiyor insan. Kaderle ilgili yazdıklarından bir alıntıyla bitireyim:
"Doğa seni annenin rahminden yarattığında, seni çıplak ve hiçbir şeyin yokken aldım ve benim kaynaklarımla besledim. Seni şımartacak şekilde üstüne düştüm ve pohpohlayarak yetiştirdim. Benim yetkimdeki her şeyin en bereketlisi ve görkemlisiyle donattım seni. Şimdi canım senden el çekmek istiyor. Başkasına ait olanları kullandığın için minnet duymalısın. Tamamen sana ait olan şeyleri kaybetmişsin gibi şikayet etmeye hakkın yok ki! Kaybettim diye hayıflandığın şeyler sahiden senin olmuş olsaydı onları asla kaybetmezdin."