Beni bağışla patron!” dedi. “Ben, Tanrı kemiklerini aziz etsin, dedem Kaptan Aleksi’ye benziyorum! Yüz yaşındaydı; öğleden sonraları çeşmeye giden kızları seyretmek için kapının önüne otururdu. Ama, gözleri bozulmuştu, iyi görmüyordu. Bunun için kızlara şöyle bağırırdı: ‘Sen kimsin, kız?’ ‘Mastrandoni’nin kızı Lenio,25’ ‘Gel kız, sana dokunayım! Gel kız, korkma!’ Kız da kahkahayı basıp yaklaşırdı. Dedem, koca elini kıza uzatır, yavaş yavaş, tatlı ve kudurmuşçasına yoklardı. Sonra da ağlamaya koyulurdu. Bir gün, ‘Neden ağlıyorsun dede?’ dedim. ‘Ne ağlamayım be çocuğum,’ dedi. ‘Ben ki ölüyorum ve bunca güzel kızı arkamda bırakıyorum!..’”
Zorba içini çekti:
“Ey zavallı dedem,” dedi, “nasıl anlıyorum seni!.. Sık sık oturup düşünürüm! ‘Ah, ah! Olabilse de, bütün güzeller benimle birlikte ölse!’ Ama, o dişi domuzlar yaşayacak, iyi hayat sürecek, sarılacak, öpüşecekler, Zorba da toprak olacak... Çiğneyecekler beni...”