Sonra hiçbir fikrimiz uyuşamaz, çünkü evlilik yapılırken soruşturulan şey yalnız mevki, yalnız servet ve yalnız namus meselesidir. Ahlak ve tavır, eğilimler ve fikirler bizim için o kadar önemsiz şeylerdir ki bahse bile layık görülmez.
Şahin Bey de Fransız komutana kanları korlaştırıp ruhları (mızı) dinginleştiren, milletimizin hürriyet ve bağımsızlık duygularını ayağa kaldıracak şu hakimane sözleriyle adeta haykırıyordu:
"Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde bir damla Türk kanı karışıktır. Her bucağında bir atanın mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır. Türk bu topraklara, bu topraklar Türk'e ısındı, kaynadı. Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra sen hiç ömründe "Türk esir yaşayamaz" diye duymadın mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak, bize Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir an evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza..."
Bu bataklığın suyu da çamuru da -Her şeye hakkı/m var koca zihniyeti ile
-Namus etiketini sadece kadınların alnına yapıştıran zihniyetten geliyor.
Bazı hasta zihinli erkekler, asırlardır kadını kendilerinin duygusal işçisi, evlerinin bekçisi, toplumun günah keçisi olarak görüyor.
Kadını toprak sanıp, iliklerine kadar sömürüyor.
Kadına stres topu,