Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemutane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise...
·
Puan vermedi
Ene
1. Nefs-i Emmâre: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir. 2. Nefs-i Levvâme: Allah`ın emirlerine bazen uyan, bazen uymayan, işlediği günahlardan dolayı üzülen ve sevaplardan dolayı sevinen nefistir. 3. Nefs-i Mülheme: İlhama mazhar olmuş nefistir. 4. Nefs-i Mutmainne: İmân esaslarına inanan, İslâm`ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç bir şüphe ve tereddüdü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefistir. 5. Nefs-i Radiye: Her yönüyle Hakk`a yönelen, Allah`tan gâfil olmama şuuruna eren ve O`ndan razı olan nefistir. 6. Nefs-i Mardiyye: Bütün benliği ile Hakk`a teslim olan ve böylece Allah`ın kendisinden razı olduğu nefistir. 7. Nefs-i Kâmile: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa eren nefis. Bu mertebeye erişen bir kişinin bütün sıfatları güzeldir ve her hali ibadet sayılır..
Ene 'Sus Ey Nefsim'
Ene 'Sus Ey Nefsim'Fatih Duman · Nesil Yayınları · 20225,3bin okunma
Reklam
İnsanın ruhen ilerlemesi için yerine getirmesi gereken temel görevler üç merkezle ilgilidir : nefs, akıl ve Kalp.. Mücadeleyle nefsin temizlenip terbiye edilmesi, aklın tefekkür yoluyla aydınlatılması, kalbin de Allah'ı anma ve ibadetlerle uyandirilmasi , saflaştırması gerekir..
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemutane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise... Mektubat - 400
Bu fenâ mülküne ibretle nazar kıl, ey cân! Gafleti eyle hebâ, hâli değildir meydan. Hani Sultan Süleyman, hani İskender Han? Sâdhezâr ömrü sürûr ile geçirsen bir an. Ne güle, bülbüle bâki, â gözüm bâğ-ı cihân, Kime yâr oldu, muradınca felek-i devr-i zaman. Tamah ve hırsa uyup nefs ile makhûr olma, Rahatın zâil olur, nâm-ı meşhur olma! Sohbet-i ârif-i billaha eriş, dûr olma, Saltanat-ı mesned-i dünya ile mağrur olma! Zevk-i dünyaya firîb olmadılar ehl-i kemâl Bildiler hâsılı hep zıllu huve'l lu'bu hayâl, Zevke teşbihi cihanın hele rüyâya misâl, Dâmen-i aşkı tutup buldu kamu kurb u visâl.
Enes (r.a), Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kul ibadette zayıf olduğu halde güzel ahlakı sayesinde ahiretin yüce ve değerli mertebelerine ulaşır."
Sayfa 23 - Çelik YayıneviKitabı okuyor
Reklam
İkinci Misal: Bil ki! İnsan bedeni bir ülke, akıl da o ülkeyi idare eden bir hükümdar gibidir. Onun zahirî ve bâtınî olan idrak organları da askerleri ve yardımcıları gibidir. Azaları ise muhafızları gibidir. Diğer taraftan şehvet ve öfkeden teşekkül eden nefs-i emmare ise kralın ülkesinde kral ile mücadele eden, halkını yok etmek isteyen düşmanı gibidir. Onun bedeni ise bir hudut şehri, nefsi ise sınır boylarında yerleşmiş muhafız gibidir. Eğer bu muhafız düşmanla çarpışır da onları hezimete uğratırsa, düşmanı istenilen şekilde tahakküm altına alırsa kralın huzuruna döndüğü zaman övgü ve iltifat görür. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmuştur. “Allah, malları ve canları ile cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.”* Ancak nefis sınır boyundaki şehri kaybeder, görevini ihmal ederse yerilir, Allah katında ondan intikam alınır ve Kıyamet günü ona şöyle denilir: “Ey kötü muhafız! Eti yedin, sütü içtin, yitirdiğini bulamadın, kırığı onaramadın. Bugün senden intikam alacağım!” Bu mücahedeye işaret eden şöyle bir hadis vardır: “Küçük cihattan büyük cihada döndük.”** *Nisa suresi, 4:95. **Hatîb el-Badâdî, Tarihu Bağdadi, 4587
Ümitsiz miyiz?.. Asla!.. Sadece, "Allah'tan ümit kesilmez!" ölçüsüne sımsıkı sarıldıktan ve bunu bir imân ölçüsü olarak muhafaza ettikten sonra, bizzat bu imânın gereği olan aksiyon bahsinde içli-dışlı şartların menfiliğini açıkça belirtmekten çekinmediğimizi gösteriyoruz. Bir hastada iyileşme isteğinin her türlü tıbbi müdahaleden önce gerekli unsur olduğunu bilenler, niçin ümitli olmak ve ümitli olmak için ne yapmak gerektiğini de anlarlar, önce hâl idraki, nefs muhasebesi ve çaba... Ümit içinde ümitsizlik ve ümitsizlik içinde ümidi gösteren bu şuur önünde, her türlü "ümit" ve "ümitsizlik" lâfı, fikir ve aksiyon tütmediği müddetçe, imân ve samimiyet güdüklüğünden işarettir.
Birinci Misal: İnsan bedeninde bulunan bahsetmiş olduğumuz nefs-i latife, şehrinde veya ülkesindeki hükümdar gibidir. Beden; nefsin memleketi, âlemi ve karargâhıdır. Bedenin organları ve kuvvetleri ise işçileri ve zanaatkârları gibidir. Tefekkür eden akıl kuvveti kişi için nasihat eden bir yol gösterici ve zeki bir vezir gibidir. Şehvet ise kişi
Biliniz ki, Allah Teâlâ “akıl” diye isimlendirilen kuvveti yarattı; tabii şehvet nefis üzerine hükmettiği zaman, onunla mukabele etsin diye, onu nefs-i nâtıkada yarattı. Çünkü nefsin tasarrufları Şeriat sahibinin (Şari’) belirlediği tasarruf alanı dışındadır.
Reklam
Nefs, Akıl ve İmaN
İlim ve Sanat, IV, 23 (1989) Çağdaş toplumlar, yirminci yüzyılda gerçek bir cahiliyet devri yaşıyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen çağın insanı mutsuz ve muzdarip, savaşlar, sömürüler, yalanlar, çılgınlıklar, zulümler, edepsizlikler, sefaletler, dengesizlikler, cinayetler, intiharlar, hastalıklar... İnsanlık özlediği huzur ve
Gaflet ehlinden uzak durmak.
Sana yaraşan bir tutum da, gaflette o lanların kapılarına yaklaşmamak ve sırf kendi nefs isteklerine mahkum ve esir olanlara da yoldaş, arkadaş olmamaktır. Çünkü bunlar, gönlü Haktan alırlar ve gaflet çukuruna düşürürler. Bir şten dolayı onlarla buluşmak ve konuş­mak zorunda kalırsan öğüt ver, arkadan vuranlardan olma. Doğruluğa aykırı olur bu. Sen onlara iyiyi öğütler ve yüzlerine nasılsan, arkalarından da öyle olursan onlar da sana sevgi ve saygı duyar, bağlanır ve uyarlar.
Karpuz... Hayatımın en büyük hediyesi... Ramazandı. Oruçluydum. Tanıdığım bir tüccar iftar yemeğimi hergün evinden, hususî otomobiliyle gönderirdi. Ben de hapishane kapısının yanındaki ilk tel örgüde yemeğimi beklerdim. Herkesin deliğine çekildiği o saatlerde bana izin verirlerdi. Yine böyle beklerken, bir gün ihtiyar bir adam tel örgüye sokuldu. Üstü başı dökülen, amele kılıklı bir ihtiyar... Beni aslâ tanımadan «oğlum, içeride bir Necip Fazıl varmış!... Şu karpuzu ona hediye getirdim; Allah rızası için götürüp verir misin?» dedi. Gözlerim, hücum eden yaşlardan yangın içinde «ver, baba, hemen götüreyim!» dedim ve aldım. İşte, hasbî, her türlü nefs oyunundan uzak, Allah için verilen hediye... Bu meçhul Müslümandan tüten edayı ömrümce unutamam!.. Keşke o karpuzu kesmeseydim; hep ona bakıp düşünseydim, İslâm ahlâkını fikretseydim, ağlasaydım, ağlasaydım...
Bedeni hastalıklar kişinin fani hayatını mahvederken, kalbi hastalıklar kişinin baki hayatını mahveder...
Şunu bil ki; güzel ahlak peygamberlerin efendisinin sıfatı, sıddıkların amellerinin en faziletlisidir. Hakikatte o dinin yarısı, müttakilerin mücahedesinin meyvesi, abidlerin de riyazetidir. Kötü ahlak ise öldürücü bir zehir, insan beynini tarumar eden bir katil, rezil eden bir adilik, Allah'ın huzurundan uzaklaştıran çirkinliktir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.