Eğer evren başlangıçta karmakarışık ve düzensiz, ya da maddenin basıncı düşük idiyse, şimdiki gözlemlerimizle saptanan sınırdan daha çok sayıda erken kara deliğin ortaya çıkmış olması beklenebilirdi. Gözlemlenebilir sayıda erken kara deliklerin yokluğu ise ancak, başlangıçta çok yüksek basınçlı ve son derece tekdüze bir evren açıklanabilir.
Sayfa 124 - Milliyet YayınlarıKitabı okuyor
Gelirinin çoğu, redaksiyon ve tashih çalışmalarından gelir. Son derece düşük ücretlerle, hatta dostları söz konusu olduğunda ücretsiz çalışmayı kabul eder; faturalarından biri kendisine ödenmediğinde ise genellikle borçluya bunu hatırlatmaktan kaçınırdı; sefil para meselelerinde saygınlığını lekelemek ya da şahsi çıkarları için haddinden fazla endişe göstermek bir centilmene yakışır tutumlar değildir.
Reklam
“Son zamanlarda bazı araştırmacılar kadınların işlediği suçların %70 ila %80’inin âdet öncesi ve âdet dönemi başlangıcında işlendiğini göstermektedir.
Sayfa 116 - Say yayınlarıKitabı okuyor
“Uzun lafın kısası beyler, bu savaşı millet kazandı, kendini de millet yönetecek! Rejimin adı budur. Türk milletine yakışan budur!” Mustafa Kemal Paşa gözlerini masadakilerin üzerinde son bir kez daha gezdirdi ve kendinden emin bir şekilde, “Efendiler,” dedi. “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!”
Sayfa 539
Sabah erkenden uyanıp son hazırlıklarıyla meşgul olan Mustafa Kemal, ilk iş olarak Akaretler'e gidip Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nü ziyaret etti. Bu kulübe olan ilgisi eskiye dayanıyordu. Akaretler'de kaldığı yıllarda evinin bitişiğindeki avluda spor yapan oyuncuları birçok defa izlemiş ve onlarla uzun sohbetler etmişti. Sporcular da Çanakkale Kahramanı'na büyük saygı ve hürmet besliyorlardı. Yarının adamı, ziyareti esnasında karşılıklı güven ve saygı hissine dayanarak annesini ve kız kardeşini bu kulübe emanet etmişti. Ziyaret, sporcuların emaneti canları pahasına koruyacağına dair sözleri ve Samsun görevinde başarı temelleriyle sona erdi.
"Üzerime karanlığı örtün ve susun artık. Bu hayatın son dansı sessizce kendi koynuna uzanıp kendinden pişman olmaktır; evet olmaktan pişman olmak.."
Sayfa 54 - Doğan KitapKitabı okuyor
Reklam
Su çürüdü... Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür sakındığım ve her gün ancak bir kere dudaklarımı değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değ­dirdiğim... (Dilin suya dokunuşu... Bir süngerin de­nizi yutuşu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için). Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık; sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık. Küstü, öldürdü ken­dini su... Su çürüdü... Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Sayfa 75 - Everest
İşgalcilere yaranmak için asılan Mehmet Kemal bey
Mehmed Kemal, solgun yüzüyle darağacının yanına kadar getirildi. Yavaşça meydanı süzdü ve kalabalığa bakarak konuşmaya başladı: "Sevgili vatandaşlarım. Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Yabancı devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer buna adalet diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!" ...Görevliler Mehmed Kemal'i sehpaya çıkarmak istediyse de o, buna müsaade etmedi. Sehpaya kendisi çıktı. Son bir kez nefes alıp Kelime-i Şehadet getirdi ve gözlerini kapatıp ayağıyla sehpayı devirdi. ...Cenaze namazı sırasında imamın, "Nasıl bilirdiniz?" sorusuna, "Kahraman tanırız, vatanperver tanırız, milli şehit tanırız!" sesleriyle karşılık veren ahali etrafı inletmiş, "Onu alanlar kahrolsun!" sloganları atılmaya başlanmıştı.
Kendi kendimizi korumak için yapacağımız her çalışma, düşman elindeki hazır ve tecrübe edilmiş silahlara karşı saf bir oyuncaktan başka bir şey olmaz.
Sayfa 121 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
"Son on yıldır neler yaptın?" "Hep burada çalıştım. Bilişim teknolojileri okudum ve şimdi bir günde kaç kadeh şarap ikram ettiğimi programlayabiliyorum."
Reklam
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
17. yüzyılın Türk imajı öyle bizim bazılarımızın tekrarladığı gibi at üstünde kılıç kalkan sallayan bir asker değildir. Türk imajı düzenli top ve ateşli silahlarla yürüyen yeniçeriler ve sipahilerden oluşan, konvansiyonel silahla donanmış ve iyi kullanan bir ordudur.
Sayfa 136Kitabı okudu
Kaldı ki, daha sonra düzeltilmesi olanaksız birtakım yanlışlara düşmemek için, bir insanı değerlendirirken hiç acele etmemek ve ona karşı son derece dikkatli, temkinli davranmak gerek.
Kirli su
… Duvar afişlerinde ölüm ilanları ve seks filmleri omuz omuza gazetelerse çok boyalı yosmalar gibi pazarlıyorlar kendilerini Bu alan son mitingte böyle değildi yitirmiş sanki o günkü sevincini, ruhunu utanç mı kuşatmış yoksa ne kapatıyor yüzünü titreyen elleriyle Bir cüzzamlı gibi çürüyor kent dökülüyor elleri kolları ve her yanı oysa kaç zaman geçti son grevden bu yana yani son sevda yangınından Bu kent nasıl yaşlandı böyle
Sayfa 39 - Everest
Ve son olarak, büyük İmparatorun kahraman ordudan son ayrılışını tarihçiler bize büyük ve dahice bir şey olarak sunuyorlar. Halkın dilinde alçaklığın son kertesi olarak adlandırılan ve bütün çocuklara utanılacak bir şey olarak öğretilen bu son kaçış bile tarihçilerin dilinde bir mazerete kavuşuyor. Tarihçiler, tarihsel usa vurmanın elastikiyetini daha fazla zorlamak imkansız hale geldiği zaman, yapılan eylemlerin bütün insanların iyi ve hatta doğru dediği şeye karşıt olduğu açıkça ortaya çıktığı zaman büyüklük cankurtaranına başvururlar. Büyüklük sanki iyi ve kötü ölçütünü dışarıda bırakır. Büyük için kötü yoktur. Hiçbir facianın suçu büyüğe yüklenemez. Tarihçiler bir kez "C'est grand!"³⁹ (³⁹Bu muhteşem) dedi mi, o zaman artık iyi ve kötü yoktur, "grand" ve "grand olmayan" vardır. Grand iyidir, grand olmayan kötüdür. Grand, onların anlayışına göre, kahramanlar denilen bazı özel canlıların niteliğidir. Ve sıcak kürkü içinde, sadece arkadaşı değil, (onun görüşüne göre) buraya onun getirdiği insanları ardında bırakıp eve kaçan Napolyon içinden que c'est grand diye geçiriyor ve yüreği rahat. "Du sublime (kendinde süblime bir şeyler görüyor) au ridicule il n'y a qu'un pas,"⁴⁰ (⁴⁰ Yüce olmakla gülünç olmak arasında sadece bir adım var.) diyor. Ve tüm dünya elli yıl tekrarlıyor. "Sublime! Grand! Napoleon le grand! Du sublime au ridicule il n'y a qu'un pas." Kimsenin aklına, iyi ve kötü ölçüsüne vurulamayan bir yüceliği kabul etmenin kendi hiçliğini ve ölçülmez küçüklüğünü kabul etmek olduğu gelmiyor.
Sayfa 676Kitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.