Ben gençken profesyonel olarak tenis oynadım. Aynı zamanda Maharashtra’nın en iyi oyuncularından biriydim. Her seferinde, oynadığım maçın ardından eve geldiğimde,annem bana "Ee, galip mi geldin yoksa mağlup mu?" diye sorardı. Genellikle maçları kaybetmediğim için,ona hep: "Kazandım" diye cevap verirdim. Bir keresinde yine kazandığım bir maçın ardından eve geldim,annem bana yine aynı soruyu sordu,ben de ona aynı yanıtı verdim. Sonra annem bana döndü ve benim olaya bambaşka bir açıdan bakmamı sağladı. Bana: "Düşündüm de, acaba kaybeden takımdaki gençler de evlerine gittiğinde, anneleri onlara kazanıp kaybettiğini sorduğunda, kaybettiklerini nasıl söylüyorlar?" dedi. O zaman anladım ki, yaşanılan her şeyin bir ‘diğer yüzü’ var. O günden beri yaptığım her şeyde karşımdakinin hislerini düşünmeye,onların düşüncelerini de önemsemeye başladım. Yaşadığım her olayın ‘diğer yüzünü’ de düşünmeye başladım. Aamir Khan
Zaman hiç bir şeyi düzeltmez sadece üzerini örter, Sakladığın acılar bir gün mutlaka ortaya çıkar. Herkes zamanı geri alabilmek ister. Kimi eski güzel günleri tekrar yaşayabilmek için, Kimi yaptığı yanlışları düzeltebilmek için, Kimi ise sadece yaşadığını hissedebilmek için ister bunu. Gelecekten korkanlarsa zamanı durdurmak ister, Her şey o kadar iyidir ki bunun bozulmaması için çaba gösterirler. Ama kimse şu anın değerini bilenenler kadar mutlu değildir, Geçmiş de gelecek de onlarladır. Bazılarıysa zamanın ta kendisi gibidir ve her insan zamanın dünya üzerinde bıraktığı birer yara izidir... youtube.com/watch?v=tanMNji... (Leyla İle Mecnun Dizisinden)
Reklam
Kitapların düşmanları insanlarınki ile aynıdır: ateş, nem, zaman ve içindekiler. -- Paul Alery--
Zamanımızdan takriben 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ”Troya” isimli bir kent varmış. Bu kentin, barışsever, fakat cesur insanları, kralları, Priamos’un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir hayat sürmüşler. Bir gün, kral Priamos’un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına; daha sonra da bir kâhine anlattı. Kâhinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk, ilerde Troyalıların başına büyük dertler açacaktı. Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi. Bu kehanete inanan Kral Priamos, çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Troya’lı onu o zaman ki adı ”İDA” olan ”Kazdağı”na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban buldu. Bu çocuk, ilerde gerçekten Troya’lıların başına birçok dertler açacak olan Paris’ti. O sırada, Tanrıların yaşadığı OLYMPOS dağında, ilginç bir kargaşa cereyan etmekteydi. Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis’in evlenme merasimine kavga ve nifak tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmemişti. Bu işe çok gücenen Eris, intikam almaya karar verdi.
Üzerinde ”EN GÜZELE” yazılı, altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zekâ tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.