Ah, lanetli altın hırsı, nelere zorlamazsın sen insanların yüreğini!
Ah, tanrılar gönülsüzse, neye güvenir insan? Neye doğru olur güvenmesi?
Reklam
Dertli insanlar için ilk uykunun başladığı saatti tam; bu tanrı armağanı, her bedene yayılıyordu gitgide bütün tatlılığıyla.
Biz mutsuzlar da, bütün tapınaklarını kentin donattık taze fidanlarla, bayram varmış gibi, o gün son günümüzmüş meğer, nereden bilelim?
Gözlüyorsa dindarları göklerde tanrılar, adalet, doğruluk bilinci varsa hâlâ bir yerde, dilerim tanrılar versin layık olduğun ödülü sana. Seni yaratan çağa ne mutlu! Hangi değerli ana babadan senin gibi bir kız doğmuş! Irmaklar denizlere aktıkça, gölgeler dolandıkça koyaklarını dağların ve gökler ışık verdikçe yıldızlaras ünün, adın, övgülerin yaşayacak her zaman, kaderin beni çağırdığı her yerde!" Böyle der, uzatır sağ elini dostu İlioneus'a, sol elini Serestus'a, sonra başkalarına, güçlü Gyas'la Cloanthus'a verir ellerini
Neptunus alttan üççatallı yabasıyla destekler gemileri, açar geniş sığları, yatıştırır dalgaları. Ve suların üstünden hafif tekerleri arabasının kayar gider; nasıl ki büyük bir ulusta bir isyan çıktığında cahil ayaktakımı boşanır çılgın gibi, her şeyden kendine silah yapar; çırağılar, taşlar uçuşur durur havada; ama tam bu sırada dindarlığı, hizmetleriyle saygıdeğer birini gördü mü tesadüfen, keser sesini güruh, kulak verir birden, etkilenip sözlerinden yumuşar ya ruhları, tıpkı öyle gözden geçirip de suları tanrı, sürünce atlarını masmavi göklere doğru, kesiliverdi denizin olanca şamatası. Salıverdi gemleri tanrı, uçtu gitti arabası.
Reklam
heyecan verici bir başlangıç
Söyle Musa, anımsat bana tüm nedenlerini, hangi buyruğu çiğnendi, ne ağırına gitti de tanrıların ecesi dolayıverdi başına bunca felaketi, bunca çileyi bu sadakatli, dinine bütün adamın? Gökteki tanrıların böylesine mi yamanmış yüreklerindeki öfke?
Yürekler acısı anıta, talan giysilere baktı baktı Aeneas, yandı yakıldı yüreği, dehşet saçarak öfkeden! "Kaçacak mısın sandın elimden, yakınlarımdan soyduğun ganimetler üzerindeyken! Bu yarayla Pallas, evet Pallas, kurban ediyor seni, öç alıyor cani kandan."
Sayfa 471Kitabı okudu
Duraksarken Turnus , ölümcül mızrağı attı Aeneas, üzerine, fırsat kollayıp gözleriyle burdu var gücüyle, bedeninin uzaktan: Hiçbir savaş makinesi kayalar fırlatmadı böylesine gümbür gümbür, hiçbir şimşek çakmadı böylesi gürleyerek, kara hortum gibi, ölümle yüklü uçtu mızrak, aştı geçti yedi kat kalkanın ucunu, zırhı, baldırın ortasını ıslık çalarak. Vuruldu Turnus, büküldü dizleri, koskoca bedeniyle serildi toprağa.
Sayfa 470Kitabı okudu
Rumeli Hisarının böyle bir yapılış hikayesi vardı. Onu hatırlattı bana.
Bir bölgeye varırlar, şimdi yüksek surlarını göreceksin, yalçın kalesini, Yeni Kartaca denen kentin. Bir boğa postunun çevrelediği alan kadar toprak satın alırlar.
Reklam
Adil uluların gücü varsa eğer, umarım, kayaların arasında, işkenceler içinde kıvranırsın, 'Dido!' diye adımı ana ana! Sen uzaktayken, meşum ateşlerle peşindeyim, soğuk ölüm alınca da ruhumu bedenimden, hayal olup, nereye gitsen, orda olacağım!
Sayfa 128Kitabı okudu
"Benim için Tanrı olan sağ elim, savaşmak üzere tartmakta olduğum mızrağım, yardımcı olsun şimdi bana! Sana adıyorum, Lausus, şu eşkıyanın bedeninden soyulacak eşyaları, Aeneas'tan aldığım ganimetle seni donatacağım!"
Sayfa 377Kitabı okudu
Aeneis bir ulusun başka bir yerde yeniden kuruluşu, dünyaya egemen olmaya aday bir ulusun süregitmek, varlığını korumak için yaptığı bir savaşın, bir yurttaşlık sevgisinin anıtıdır.
Sanat doğayı taklittir" der Aristoteles. Bu taklit, bu yeniden yaratma, ozanın doğadan alıp kullandığı malzemelerin şekline, oranına, dengesine göre ayrı bir eser yaratma demektir. Gerisinde kalmış destan ozanlarına neler borçlu olduğunu bilme- diğimiz Homeros bugün bize yerden fışkıran bir pınar gibi gö- rünüyorsa, Vergilius'un Aeneis'i kentte özene bezene, sanatla yapılmış bir fıskiyeye benzer, ozanın hayalini işletip, ölçülerini kendince kullanarak yarattığı bir fıskiyeye
Truva savaşından Roma'nun kuruluşuna giden mitsel hikayeye selam çakış
Her şey ona özgüydü(Vergilius'a), her şey ona eklenmişti, onundu, hem de daha en baştan sonsuza kadar sürecek bir eşzamanlılık niteliği ile nasıl ona ait idiyse öyle, ve çevresinde yanan, Troyaydı, çağların asla sönmeyecek olan yangınıydı, ama o, yangınların üzerinden süzülüp giden Vergilius, evet, o, Ankhises'ti(Aeneis), hem kör hem de görendi, tanımlanabilmesi imkânsız bir hatırlamanın gücüyle aynı zamanda hem çocuk hem de ihtiyardı, oğulun omuzlarında(Roma'nın) taşınmaktaydı, kendisi, dünyanın şimdiki zamanıydı, Atlas'ın omuzlarında, devin omuzlarında taşınıyordu.
864 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.