ANNA: Nasıl ölmek istiyorsun o halde?
KLEINMAN: Yaşlılıktan. Önümde uzun yıllar var. Uzun hayat yolculuğunu tamamladığımda. Rahat yatağımın çevresi akrabalarımla çevrili— doksan yaşına geldiğimde.
ANNA: Ama bu sadece bir rüyâ. Şurası gayet açık ki, her an boynun katil bir manyak tarafından kırılabilir— veya boğazın kesilebilir... doksan yaşına geldiğinde değil, hemen şimdi.
Bir kez daha intihara kalkıştım— bu kez burnumu ıslatıp, ampulün duyuna sokarak. Ne yazık ki tellerde kısa devre varmış ve ben yalnızca geri fırlayıp buz kutusunun üzerinden yere düştüm, ölüm düşüncesi kafamda hâlâ sabit bir fikir olarak duruyor ve ben oturup kara kara düşünüyorum: Ölümden sonra yaşam var mı yoksa yok mu? Ve eğer varsa oradakiler yirmiyi geçmeyi başarabiliyorlar mı acaba?
Evrenin olumsuzluğunu doğruluyor dehşetli yalnızlık ve varolmanın boşluğu HİÇLİK derin bir boşlukta titreyen bir alev gibi tanrının olmadığı soyut bir sonsuzlukta yaşamaya zorlanmış insanın cezalandırılması çevresinde yıkıntıdan dehşetten ve aşağalanmadan başka bir şey olmayan bir HİÇLİK te gerçekleşmesi olanaksız karanlık bir evrende gereksiz hüzün verici bir deli gömleğiyle kıstırılmış bir insanım
ALLAN
Geçen hafta, salak bir kızı etkilemek için, bir şeyler pişirmeye çalıştım. Düdüklü tencerede, Strogonoff usulü bonfile yapmayı denedim.
LİNDA
Neye benzedi?
ALLAN
Bilmiyorum, bir türlü tadamadım. Hâlâ duvara yapışmış öylece duruyor.
Bir keresinde ben de bir haşhaş içmeye kalktım, korkunçtu. Külotumu, başımdan yukarı doğru çıkartmaya uğraşmıştım. Kendimi suçlu hissetmiştim. Ben her şey için kendimi suçlu hissederim zaten.
“Neden her şeyi öğrenmeye çalışıyoruz ki? Bilim her şeyi kontrol edebilir mi? Bir insan büyük bir parça et yutar ve lokması boğazında kalır... Bundan daha basit ne olabilir ki? Bu da evrenin olağanüstü düzeninin bir başka örneği değil mi?.. Asla tüm yanıtları öğrenemeyeceğiz.”