Vera..

Aşk'ın yok olurcasına küçülmek olduğunu bir kere daha öğrendim.
Reklam
Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez.", "Bâkî bir hakikat, fáni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikata zulümdür. Her cihetle kemâl- de ve devâmda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye ma'rûz ve mübtelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır."
Geleceğe ya da geçmişe, insan düşüncesinin hür oldu- ğu, insanların birbirlerinden farklı oldukları ama yapa yalnız yaşamadıkları bir hayata, gerçeğin var olduğu ve üzerinin örtülemeyeceği bir zamana..

Reader Follow Recommendations

See All
Biz Müslümanlar yerküre üzerinde insan oluşun tek gerekçesiyiz. İnsanlığın bir parçası değiliz insanlığın mihveriyiz.
Türkiye'de çeşitli düşünceler var; ama düşünce özgürlüğü yok. Çok yönlü demokratik özlemlerle yüklü politik hareketlilik var; ama hiç kimsenin demokratik hakları yok. Insanlar günlük ilişkilerinde serbestiyet gösteriyorlar; ama kişiliklerini geliştirme imkânlarına katı sınırlar konulmuş. Neden böyle?
Reklam
İnsan hür doğar, ama her yerde zincirler altındadır.
Bugün içinde yaşadığımız dönem ne eski dünyada geçerli sayılan değerlere, ne de yeni dünyanın türettiği değerlere tutunarak mesafe katetmemize elveriyor. Adına "toplum" denilen insan yığını değerler konusunda duyarlılığını, daha doğrusu değer bilgisini elden kaçırmış halde. Günümüzden söz ederken bazı değerlerin yerini başka değerlerin tuttuğunu ifade edemiyoruz. Büyük kalabalıklar geçmiş dönemlerin gerçekliğini günümüze taşıyan işaretler yüzünden hayatına biçim vermeye meyletmediği gibi geleceğin gerçekliğine delil sayılan bir işaret yüzünden de kendine bir yön seçmiyor. Dolayısıyla bizler, hangi sebeple olursa olsun hayatını bir değer ölçüsü içinde anlamlı kılmak isteyenler, sahicilik ve hakikat arayışımıza bağlı bulunan hareket tarzımızı toplumu veya toplum kurumlarını esas alarak tespit etmeye kalkıştığımız zaman bizi bir çaresizliğin beklediğini defalarca öğreniyoruz. Üstelik toplumun kitle iletişim araçları yoluyla, piyasa etkinliği altında kısırlaştırıldığını, gücünü çorak bir alanda heba ettiğini de gözlemliyoruz. Değer noksanlığından doğan çölden yalnızca değer bilgisini elden kaçıranlar zarar görmüyor, (ve hatta onlar gördükleri zararın farkında bile değiller) değerleri elde tutmak isteyenler de kavruluyor.
İki Taocu keşiş bir derenin üzerindeki köprüden geçerken, keşişlerden biri: Balıklara bak, der, nasıl da mutluca yüzüyorlar. Bu sözlere muhatap olan keşiş hoşnutsuz bir havada şöyle konuşur: Sen balık olmadığına göre onların mutlu olup olmadıklarını nereden biliyorsun? Bu sözler üzerine birinci keşiş alaycı bir dille şunları ekler: Sen, ben olmadığına göre benim balıkların mutlu olduklarını bilip bilmediğimi nereden biliyorsun?
Müslüman toplum kimliğimiz dünya sisteminin çarklarını döndürür tarzda yorumlanırsa, galiplerin eğlencesi olmaktan kurtuluş yok.
Herkes neyi düzelteceğini, neyin düzeltilmesi gerektiğini biliyor; ama bu düzelecekler, düzeltilecekler arasında kendisi yok.
Reklam
insan hakikati ararken bir gücü, bir yargılama gücünü kendinde hifzettiği zannına kapılmamalı. Herkes kendi kaybettiğini kendi arasın. Bu arayışta diğerleri sadece arayanın neyi kaybettiğini hatırlatabilirler. Bunu nimet bilmeli. Senin noksanını tasvir edenler, senden bir şey gasbetmiş olmaz. Neyi kaybettiysen onu sen kendin ara.'
Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. Okumanın rehberi okumaktır.
Emeğimi hüsrana uğramaksızın sarf edebileceğim bir alana çekilmeye ne büyük bir hasret duyduğumu bilen bir Allah'ın kulu var mı ki?
Zenginler yaşamak için çoğu kez insan olarak sahip oldukları aklın pek azını kullanmayı tercih ederler. Çünkü görürler ki hayatlarını devam ettirebilmek için sahip oldukları paranın aklı yetip artmaktadır. Böyle yaptıklarında onlar zekâlarını kullanmıyor demeyelim. Para zekâyı var gücüyle kullanıyor. Peki, tersi de olamaz mı? Zekâ parayı kullansa daha iyi değil mi?
Birşey ne ise o değildir, ne değilse odur.
İkinci örnek bir köy berberinin hikâyesi. Bir köydeki berber dükkânına gelen bütün müşterilerin sakalını tıraş etmiyor. Kim kendi başına sakal tıraşı olmuyorsa yalnızca onların sakalını kesiyor. Kendi kendine tıraş olanları müşterileri arasına sokmuyor. Bu berber kendi sakalını kesmeyenlerin berberi. Peki, bu berber aynı zamanda kendinin de berberi mi? İşte paradoks burada. Eğer bu berber kendini tıraş edecek olursa kendini tıraş etmemesi gerek. Çünkü o kendi kendine tıraş olanları tıraş etmez. Ama eğer kendi tıraşını kendisi yapmayacak olursa mutlaka kendini tıraş etmesi lazım, çünkü kim kendi sakalını kesmiyorsa onun sakalını bu berber kesiyor. Kendinin berberiyse kendinin berberi değil, kendinin berberi değilse kendinin berberi.
909 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.