Robert Bent'den öğreniyoruz: "Bacağından aldığı yarayla yerde yatan bir kadına takıldı gözüm, askerlerden biri kılıcını çekerek kadının yanına geldi. Kadın kendini korumak için kolunu kaldırdı. Ama asker kılıcıyla vurarak kolunu kesti, bu kez öbür kolunu kaldırdı, asker kılıcıyla onu da kesti, sonra öldürmeden öyle bıraktı gitti."
Köyde, "Squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "Otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, altı yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış bir beyaz bayrak vererek ortaya saldılar; kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki, vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürüldüler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. Gördüğüm bütün ölülerin kafa derileri yüzülmüştü. Karnı ortadan yarılmış bir
Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla, yerde yatıyordu."
Robert Bent'in sözlerini Teğmen James Conner'de doğrular: "Ertesi gün savaş meydanında dolaştığımda, kafa derileri yüzülmemiş tek bir kadın, erkek ya da çocuk ölüsüne rastlamadım; çoğunun gövdesi en korkunç işkencelere uğratılmıştı; erkeklerin, kadınların ve çocukların cinsel organları kesilmişti."