Gül geçimsizdir, demişti. Kendi kokusu baskın olsun ister, ıtır, yasemin gibi güzel kokulu bitkilerle yan yana olmaktan hoşlanmaz. İyi ya, demiştim ben de. Şimdilik bahçe senin, saksılar benim olsun o zaman.
Büyük Hedefler, Büyük Himmetler
Siz ne iyi ettiniz geldiniz bu coğrafyalara... Hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Eğer gelmeseydiniz bizim halimiz nice olurdu? Ey Ebu Ubeyde bin Cerrah! Sen Hatay'a, Antakya'ya gelmeseydin, ey Iyad b. Ğanem! Sen Urfa'ya gelmeseydin, ey Safvan bin Muattal! Sen Adıyaman'a gelmeseydin, ey Cerir bin Abdullah! Sen Antep'e gelmeseydin, Ey Halid Bin Velid! Sen Diyarbakır'a gelmeseydin, Ey Habib bin Mesleme! Sen Erzurum'a gelmeseydin, Ey Ebu Zer el-Ğıfari! Sen Ammuriye'ye, Afyon'a gelmeseydin, Ey Ümmü Haram! Sen Kıbrıs'a gelmeseydin ve Ey Ebu Eyyûb el-Ensari! Sen İstanbul'a gelmeseydin bizim halimiz nice olurdu? Kimimiz Şaman, kimimiz Zerdüşt, kimimiz Hristiyan, kimimiz Mazdek... Bir sapkınlığa saplanır ve Rabbimizin huzuruna o dönüşü olmayan gidiş ile gider, mahvolurduk. Eğer siz gelmeseydiniz tarih ne Selahattin gibi şarkın en sevgili sultanını yazardı, ne Alparslan gibi komutanları yazardı, ne Kılıçarslan gibi kahramanları yazardı, ne büyük bir medeniyet olan Selçuklu'yu yazardı, ne altı asırlık koca bir çınar olan Osmanlı'yı yazardı. Onları ortaya çıkaran siz oldunuz. 21 yaşındaki bir delikanlı olan Fatih Sultan Mehmed'in yüreğindeki İstanbul sevdası aslında sizin sevdanız idi. Alem o sevdayı da o aşkı da sizden öğrendi.
Reklam
Çocukta öfkesini bastırma sebeplerinden biri
Tehditler, yasaklamalar ve cezalandırmalar ve çocuğun tanık olduğu öfke patlamaları ya da şirret sahneleri doğrudan doğru­ ya korku yaratabilir; korku, ayrıca yaşamın büyük tehlikeleriyle -mikroplar, sokaktaki arabalar, yabancılar, görgüsüz çocuklar, ağaçlara tırmanma- çocuğu etkilemek gibi, dolaylı göz korkut­malar yoluyla da yaratılabilir. Çocuk ne kadar tedirgin kılınırsa, düşmanlık göstermeye, hatta bunu hissetmeye bile o kadar az cesaret edecektir. Burada parola şudur: düşmanlığımı bastırmak zorundayım, çünkü senden korkuyorum.
Çocuk ne kadar çaresiz bırakılırsa, zıtlaşma (karşı koyma) duymaya ya da bunu dile ge­tirmeye de o denli az cesaret edecek ve böyle bir zıtlaşma da o denli gecikecektir. Bu durumda altta yatan duygu -ya da parola diyebileceğimiz şey- şudur: düşmanlığımı bastırmak zorunda­yım, çünkü sana ihtiyacım var.
Genel olarak kadınların çok daha sakin olması beklenir ama kadınlar da erkeklerin hissettiği gibi hissediyor, kadınların da aynen erkek kardeşleri gibi melekelerini korumak için harekete ve çabalarını göstermek için bir alana ihtiyaçları var, aynen erkekler gibi onlar da katı sınırlardan, sonsuz bir durgunluktan acı çekiyor; o yüzden nispeten ayrıcalıklı hemcinslerinin, kadınların kendilerini eve kapatıp puding yapmaları ve çorap yamamaları ya da piyano çalmaları veya çantaları süslemeleri gerektiğini iddia etmeleri gerçekten çok dar kafalılık. Geleneklerin kadın cinsiyetine layık gördüğü görevlerden daha fazlasını yapmaya çalışan, daha fazla şey öğrenmeye çalışan insanları suçlamak ya da onlarla alay etmek çok düşüncesizce bir davranış.
Burjuvazisinin kendi sözlerine bakalim; Manchester Guardian'da çok doğal ve makul bir şey gibi hiç yorumsuz yayınlanan şimdi vereceğim mektubu okuyalı henüz bir yıl bile olmadı: "Bay Yazı işleri Yönetmeni - Bir zaman var ki, ana caddelerimizi dilenci sürüleri sardı; epir epir giysilerini, hastalıklı yerlerini, iç bulandırıcı yaralarını
Reklam
Sevgi olan açlığı, ona muhtaç bırakıldığından kaynaklanıyor. Biyolojik, ahlaksal, hukuksal, dinsel açıdan onun sevmesi gerekenlerden bu ihtiyacı hiç karşılayamamıştı. Aile kavramına hakim değildi. Savcı da değildi. Mübaşir bile olamamıştı. Sığındığı her şey onu helak etmiş, tufanın içinde boğulmuştu. Kuyuya atılmış, üç kuruşa da satılmıştı. O yüzden Sevgi üzerinde emanet duruyordu. Genelde büyük oluyor, üzerine tam oturmuyordu....
Ama sen o kadar ürkek, o kadar çekingensin ki, sana kulak dayadıklarında bile çok cılız çıkıyor sesin. Devirse cesur, yırtık olanların devri...
Sayfa 206 - İthaki Yayınları - 3. BaskıKitabı okuyor
Bazı zamanlarda kendisiyle kalabilmeyi çok özlüyordu. Hayatın o müthiş cilvesi olan telaşlardan sıyrılıp hiçbir şey yapmamak... Akan giden zamanı düşüncelerle boğuşurken yine fark edemedi.
HAYATINIZI BİÇİMLENDİREN GÜÇ
Ömrüm boyunca hep bu soruların cevabını aramışımdır. Kesin olarak görebildiğim bir tek şey var, insanlar rastgele yaratıklar değil. Biz her yaptığımızı, bir nedenden ötürü yapıyoruz. Belki o nedeni bilinçli olarak fark etmiyoruz, ama tüm insan davranışlarının gerisinde kesinlikle tek bir güdücü güç var. Bu güç hayatımızın her yönünü etkiliyor, ilişkilerimize de, mali konularımıza da, vücutlarımıza da, beynimize de ulaşıyor. Sizi şu anda bile kontrol etmekte olan, ömrünüzün sonuna kadar da kontrol edecek olan o güç nedir? ACI VE ZEVK! Siz ve ben, yaptığımız her şeyi, ya acıdan kurtulma ihtiyacımızdan ötürü, ya da zevke kavuşma arzumuzdan ötürü yaparız.
Sayfa 60 - Anthony RobbinsKitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.