Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez, ya birine sevgi ve öbürüne nefret duymak zorundadır, ya da birine bağlı kal­mak ve öbürünü hakir görmek zorundadır, hem Tanrıya hem paraya pula, hem Tanrıya hem bu dünyaya, hem iyiye hem kötüye kulluk edemezsiniz. Şu halde iki iktidar vardır: Tanrı ve dünya, iyi ve kötü; ve insanoğlunun tek efendiye kulluk edebilmesinin altındaki neden tabii, bu iki iktidarın, biri öbü­rüne nispetle sonsuz güçlü de olsa, birbiriyle ölüm kalım mü­cadelesi içinde olmasıdır.
Sayfa 43 - Pinhan Yay. Birinci Basım: Mart 2020
Ölüm, hiçlik, zaman...
...ölüm, tek başına yapılan sonsuz bir eylemdir ya da sonsuza dek süren bir monologdur. Her ne olursa olsun ne kadar çirkin görünürse görünsün hiçlikten farklı bir şeydir ölüm; hiçlikse tanrılara aittir, savaşım verdikleri şeyler karşısında tam bir unutulmuşluğa gömülenler de onlardır. Oysa ölüm bize aittir, aynı zamanda bu hastalıklı gezegendeki yalnızlğın içinde bizlere eşlik eden sayısız hayvanlarındır. Hiçliğe karşı koyan bir şeydir ölüm çünkü hayatın bir parçasıdır. İşte bu yüzden de bizler, günün birinde bedensiz kalmak kaderimiz de olsa, Zaman'ın içinde her dem bir şey ya da birileri olacağız çünkü Zaman, kozmos ya da evren denilen, ya da her ne ad verilirse verilsin bu uçsuz bucaksız alanın içindeki yolumuzdur, evimizdir bizim.
Reklam
"Okumaktan ayrı kalmak, kitaplara göz atmaktan ve onlarla baş bașa kalmaktan vazgeçmek; dilde tutukluk, kişilikte daralma, zihinde durgunluk, akılda yorgunluk, tabiatta ölüm, bilgi sermayesinde erime ve düşüncede kuruluk demektir. Hangi kitap olursa olsun, mutlaka içinde; bir yarar, bir misal, bir nükte, bir hikâye, bir hatıra ya da nadir bilinen bir bilgi vardır."
Yalnız kalmayı sevmem. Çünkü yalnız kalınca ne olur biliyor musun? Ölümü düşünürüm ve ölüm çok yakınımda olur. Hep kötü yaşadım, hâlâ da öyle. Çok yalnız kaldım ama bana o yalnızlığımı unutturacak kimse kalmadı. O sahneleri unutturacak kimsem olmadı. Yalnız kalmaktan korktum, çünkü o anları tekrar yaşamaktan korktum, çok hem de. İnsanlara sığındım ama onlar da yaramaz çıktı be! Sırtımı dayayamayacağımı aniadım öyle ya da böyle. Ve çizginin çok yakın olduğunu da. Kötü şeylerle baş başa kalmak istemiyorum. O anları tekrar tekrar yaşamak istemiyorum. Ama sanırım yalnız yürüyeceğim bundan böyle.
Arada kalmak, kurgu dünyasının en gözde ıstırap temalarından olagelmiştir. Arada olmanın korku ve acıyla özdeşleştirilmesi, sınırlar ötesinin tekinsiz alan ilan edilmesi, insanın kurduğu her düzeni mutlaklaştırma, saflaştırma, tek biçimleştirme yolundaki sonsuz çabalarının zorunlu sonucu sayılabilir. Tek tanrılı dinlerin ilahiyatında cennet ile cehennemin arasında bir de Araf imgesi vardır ve Araf’taki kullar cennetle ödüllendirilecek olsalar bile önce arındırıcı alevler içinde eziyete tabi tutulurlar. Ya da yaşam ile ölüm arasında kalan ruhun ıstırabı ancak göçüşünü tamamlayabildiğinde biter; ruh, aradığı huzuru ancak böyle bulur. Ne var ki, gerçek tarih, en incelikli kurgulardan daha zengin, bunları aşan figürler çıkarabilir. Tarihte bazı ruhlar var ki, huzur aramaktan özenle kaçar, tekinsiz alanlarda oynamayı sever. Bunlar için arafta kalmak bir varoluş biçimine dönüşür. Aidiyet ile huzuru eşleştiren evcil kültür, böylelerinde tükenmez bir öfke uyandırır ve bu süreklileşmiş öfke de üretkenlik kaynağına dönüşür. Bu yüzden, bunlar için asıl eğlence, bütün istikrarın tekrar tekrar yıkılmasındadır.
Kısırdöngü asla yok olmaz. Sadece genişler, sonra da kendini unutturur. Niye? Çünkü döngü dediğin, bildiğin daire. Üstünde tam tur atmak o kadar uzun sürer ki, aynı noktadan ikinci kez geçtiğini anlayamazsın bile. Hatta bazen kısırdöngü öyle bir genişler ki başladığın yere dönmeye ömrün bile yetmez. İnsan da kör bir at gibi koşturur durur üstünde. Düz gittiğini zanneder. İlerlediğini. Hatta ilerlerken öldüğünü düşünüp son nefesini bile huzurla verir! Ama kör olmak şart, tabii! Yoksa anlarsın aynı yerde dönüp dolaştığını. Onun için yaşlıların gözleri bozulur, anlıyor musun? Aynı yerden tekrar geçtiklerini anlamasınlar diye. Kısırdöngüye karşı doğal bir savunmadır aslında, körleşme. Mekanik bir tepkidir yani! Hayatın kendisi gibi… Hatta bu yüzden hayat da bu kadar sıkıcı! Çünkü hayat da sadece bir tepki. Şimdi bak şu çevrene! Her şey hayatın düşmanı! Yediğin, içtiğin, ne bileyim aldığın her nefes, her şey! Hayat da işte, buna karşı bir tepkiden ibaret! Tabi en başta ölüme karşı! Okulda öğretmişlerdir. Nedir bilimin temeli? Etki ve tepki değil mi? Ne demek biliyor musun? Doğadaki inatlaşma demek! Her şey bir inat meselesi. Özellikle de yaşamak. İşte bu yüzden de hayat, maçın kendisine şeref golü sayan, inatçı bir asalaklar takımını izlemek kadar sıkıcı. Dolayısıyla bir umut ya da bir amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayattasın çünkü tehlikedesin. Hayattasın çünkü her saniye ölüyorsun. O kadar. Hayatının anlamı işte bu: Ölüm korkusu!
Reklam
360 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.