Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
I
önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı
itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm
önce sürgü sonra kol sonra anahtar kapanır kapı
bir ömür boyu diri diri içmek için gövdemi
dolanır bacaklarıma balçık gibi ağır bir karanlık
çırpınsam küçücük pencerede çifte çapraz parmaklık
üstünde yüzüme örtülür binlerce kare
Burada, pencerenin önünde, benim dışımda da var olan geceye bakıyor, dinliyorum. Defalarca öldürülmüş, paramparça edilmiş bir kadın uzanıp düş görüyor içimde, yağmur damlalarının çarptığı bir pencere ayırıyor onu defalarca sağ kalmış kadından, yansımalarla dolu bir pencere, bir uçurum... Henüz doğamamış bir başka kadın dinliyor, dinliyor... Hangisinin sesini, hangisinin suskunluğunu işittiğini, üstlendiğini bilemeden... "Ben" diyorum, benden daha eski. daha uzun ömürlü bir cesaretle, yarını, bir sürü yarını göğüsleyebilecek sözcüğü çağırıyorum.
Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,