Bu gece başımı alıp gideceğim
Yağmurun bittiği yere,
Orayı çocukluğumdan beri merak ediyorum.
Belki şu anda bir ebemkuşağı
Mersin ağaçlarının üzerinden
Yalnız geceleri yaşayanların
Elleri ve gözleri için
Doğmuş bulunuyor.
Kırpışan bir ovayı geçerek geldim
Quasimodo yazgısıyla
Ben kürelerde meraklı eller
Kuru çeşmeler özleminde
Sonra doğurdun beni
Kendimi içimde unutarak
Nasıl sancımaz kaburgaların
Özellikle Asim b. Sabit'in cesedine çok talip çıkardı Mekke'de. Çünkü Asım b. Sabit, Sulâfe isimli bir kadının iki oğlunu Uhud da öldürmüştü. Sülâfe bundan dolayı ölü ya da diri Asimi getirene yüz deve vereceğini vaat etmişti." Bunun için Asimin cesedi onlar için çok kıymetli idi. Cesedini verip bir sürü para ya da yüz deve
kalabalığın pervanesi sustu
gecenin çıplak atlasında
ilk insanın elleri konuşuyor.
*
avuçlarında yağmurun küçük harfleri
kumlar bir ırmağı denize taşıyor.
*
Ölüm ister istemez olağan nedenler yüzünden gelecektir. Bu kaçınılmaz sonu insanın tüm hayatı hazırlar ve yağmurun yağışı gibi doğal bir olaydır bu. İşte bu düşünceye bir türlü boyun eğemiyorum. İnsan neden dilediği gibi, kendi seçme hakkını kullanarak ona bir anlam vererek arayamaz ölümü? Bunu yapamaz da ölmeyi bekler elleri bağlı? Neden?
Orada, yağmurun sustuğu yerde Gözleri önemli, gözleri
İki damla çığlık, bir yudum keder
Takılmış sokak dolusu çocuğun ardına
Kalbi bedeninde bir çakır dikeni
Elleri balkon demirlerinde pır pır eder...
Sayfa 15 - e - kitap Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
(Bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan ve açan; yalnız anlıyor içimde birşey gözlerinin sesini güllerden derin olan)
Kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri.
Özetle:
Bizi ıslatan çoğumuzun zannettiği üzere yağmur ve bu yağmurun şiddeti değildir. Yağmurun altında şemsiyesiz dolaşmaktır. Psikiyatriye göre bizi ıslatan yağmurdur. Bu yağmur ne kadar şiddetli ise ıslatma etkisi de oranda fazladır. Oysa şemsiye kullanıldığı sürece yağmurun yağıyor oluşunun ve şiddetinin ıslatma sonucunu doğurmasında en ufak bir rolü olabilir mi? İşte psikiyatri aradaki dağ gibi şemsiye faktörünü yok sayıyor. Islanmayı sadece yağmura, özellikle de bu yağmurun şiddetine bağlıyor. Böylece ıslanıp ıslanmamada kişilerin rolünü yok farz ediyor. Kişileri yağmur karşısında pasif ve çaresiz görüyor. Yağmura yakalandıklarında şayet yardım almazlarsa, elleri mahküm bir biçimde onları ıslanmaya namzet kişiler olarak değerlendiriyor. Kontrolü kişilerde değil de iklimin bir sonucu olarak değerlendirdiği için kişileri olası yağmur durumlarına karşı aşırı duyarlı, haliyle de aşın kaygılı ve korkulu bir hale getiriyor. Kontrol sizde değil bulutlarda ise havaya, iklime karşı daha kaygılı, daha duyarlı olmaz mı insan? Kontrolsüzlük inancı zaten başlı başına bir kaygı sebebidir. Evet, bu sefer yağmur dindi. Ya tekrar yağarsa? Ya daha şiddetli yağarsa? Ya bir sonraki sefere hiç dinmezse? Bu iç ses hiç biter mi; şayet ıslanmak yağmura bağlı ise!