Tarihimizi biliyormuyuz
1927 yılında "İki yüz bin" Yahudi, "Sekiz yüz bin" Ermeni'ye kimsenin ruhu duymadan isim, soy isimleri Türkçe'ye çevrilerek Türk kimliği verildi. Aslında bu pek önemli bir konu değil. Çok daha önemlisi şu; Bundan daha can alıcı olan konu şu ki; Kripto dediğimiz bu 1 milyon Yahudi ve Ermeni kitle hiçbir zaman yırtık
Medeniyet "Söyle Hele! Ne Kadar Geriye"
Ahmed Beyatlı Bey anlatıyor; "Akşam yemeğinde dâvetlilerden birisi bana döndü ve alay edercesine şöyle dedi: – Sözlerinden anladığım kadarıyla şeriat hükümlerini tatbik etmek ve bizi geriye götürmek istiyorsun... Öyle mi? Ona soruyla cevap verdim: – "Geriye" deyince, nasıl yani?  Yüz yıl önceki hâlimizi mi
Reklam
Nasipsizlikten sana sığınırım Allah'ım.
İMAN لا İLE BAŞLAR TAĞUT NEDİR? ALLAH SEVGİSİ ile TAĞUT SEVGİSİ ASLA BİR ARADA BULUNMAZ. “(Ey Peygamber!) Sana indirilen ve senden önce indirilmiş olan Kitaplara inandıklarını iddia eden şu ikiyüzlülerin hâllerine bir baksana; (hem Müslüman olduklarını söylüyorlar, hem de Kur’an’ın hükmünü terk edip) tağut’un, (yani Allah’ın hükümlerini hiçe
Batılılaşma sürecine girdiğimizden bu yana Türkiye üç kefeli bir terazidir. Terazinin bir kefesi üzerinde yaşadığımız toprakların gayri müslim karakterini öne çıkarma taraftarı olanların doldurduğu kefedir. Bir diğerinde din faktörü belirleyici olmamakla birlikte “yerlilik” ve “biz” duygusu sahibi olanlar yer tutarlar. Terazinin üçüncü kefesinde
"..Türkiye’nin ilk kimya yüksek mühendisi Hüseyin Hilmi Işık Efendi hatıralarında anlatıyor; Eskiden eczacı mekteplerinde, bitkilerin nelere şifa olduğu ders olarak okutulurdu. Doktorlar, bitkilerden nasıl ilaç elde edileceğini öğrenirlerdi. Daha sonra bu derslere ehemmiyet verilmedi. Doktorlar da ilaç fabrikalarının esiri oldu. Mesela bende yazma bir kitap var; Amerikalılar görseler, milyarlar verirler. O kitapta, ısırgan otunun kansere faydalı olduğu yazıyor. Eczacı Mektebinde iken bize çiçeklerin hassalarını (hususiyetlerini) öğretirlerdi. Farmakoloji (nebatat) dersinde Şerefeddin Bey isminde hocamız vardı. Bu çiçekleri getirir, derste onları sever, şifalarını söylerdi. Artık öyle hocalar pek kalmadı. Zira 1933 senesindeki üniversite reformu kanunuyla kıymetli hocaların hepsi tekaüd (emekli) edildi, yerlerine Almanya’dan kaçan Yahudi profesörler getirildi. Yetmeyince genç genç hocaları profesör yaptılar. Philipp Schwartz adında bir Alman profesör geldi. “Benden önce kürsüde kim vardı?” diye sordu. “Hamdi Suad” dediler. “Eyvah! Ben şimdi Hamdi Suad’ın yerine mi geldim? Bilseydim gelmezdim. Hamdi Suad yeri doldurulamaz bir hocadır” dedi. *** Hamdi Suad, 151 üniversite hocasından 1933 reformu ile tasfiye edilen 92 kişi arasındaydı. Üzüntüsünden verem olarak vefat etti."
Sahaflar Çarşısının Târihçesi, Çarşı Esnafı ve Sahaflık
youtu.be/TW3RUcX2V_4?si=... İbnülemin Mahmud Kemâl. Tabii tabii tabii. O başda olmak şartıyla. İbnülemin Mahmud Kemâl Bey'in bir hikâyesini anlatayım. Cenâzedeyiz, ama kimin cenâzesiydi hatırlamıyorum, onu maalesef hatırlayamıyorum, bizim Nusret Yeşilçay Hoca da Belediye başimamı, büyük cenâzelere yani ekâbire onu
Reklam
81 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.