293 syf.
·
Not rated
Küçüklüğünden beri hissettiği suçluluk, özgüvensizlik, yalnızlık ve dışlanma duygularına Deborah’ın zihni bir savunma mekanizması geliştirir: Şizofreni. Duvarları demir parmaklıklara bezenmiş akıl hastanesine bırakıldığında, asıl yolculuğu başlar Debby’nin. Her bir deli, sabahları iç dünyalarının karanlığına; geceleri, acı veren sıkı iplerin kollarına hapsolmaktadır çünkü. “Dünyada yaşayanlar için, pencerelerden içeriye gün ışığı sızıyordu ama bu ışığın parıltısı ve sıcaklığı algılayamayacağı kadar uzaktı ona. Onu çevreleyen hava hâlâ soğuk ve karanlıktı. Acı kaynağı, etini yakan ateş değil, işte bu sonsuz yabancılaşmaydı.” Buna rağmen hepsi dış dünya denen düşmandan ve onun yargılamalarından uzak, nispeten huzur içinde yaşayıp gitmektedir. Ta ki, küçücük bir “belki” Debby’nin ruhunda filizlenene kadar. “Tanrım, işkencelerini çok kurnazca yapıyorlar!” “İplerle bağlamalarını mı kastediyorsun?” “Umudu kastediyorum!” Yer yer ağladığım, yer yer kendimi Debby‘de bulduğum, bana “belki de herkes biraz delidir” diye düşündüren bir kitaptı. Olay romanlarındansa kişinin iç dünyasını merkeze alan kitapları okumayı seven herkese şiddetle öneririm.
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Sana Gül Bahçesi VadetmedimJoanne Greenberg · Metis Yayınları · 202114.1k okunma
216 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
neden bu kadar uzun sürede okuduğumu bilmiyorum? bu kitabı okurken sürekli başka kitaplarda okuduğum için bir noktada odağımı toplayamadım sonradan çok akıcı geldi ama. kitap, adada yaşayan Alec' in hayatini anlatıyor. sakın ve durgun bir yaşama sahip.Sürüp giden bu sakin yaşam elektronik aletlerin birdenbire çalışmayı bırakmasıyla altüst oluyor. Alec’in aklına gelen şey beklenen nükleer felaketin sonunda gerçekleştiği. Elektrikten, internetten, dolayısıyla tüm iletişim kanallarından yoksun kalınca dünya ile tüm bağı da kopmuş olur. Daha sonra adada komşusuyla tanışır. Komşusuyla birlikte yaşananlari tartıştısirlar ve Alec yaşanan her olayı günlüğüne yazar. kitabın dilinin ağır olduğunu düşünmüyorum ama cümlelerin geneline baktığımızda çok felsefik ve okunması zordu. beni çok dusundurdugunu söyleyebilirim. Teknolojinin olmaması yaşadığımız dunyadan ne kadar uzakta olduğunu da gösteriyor. "Kin ve nefret duyguları sürekli yükseliyor, teknoloji de onlara zincirlerinden boşanıp her şeyi yok etmelerini sağlayacak araçları -bazen bile bile, bazen hiç farkında olmadan- hazırlıyordu. (s.197)" ana karakterin yalnızlık duygusu o kadar iyi işlenmiş ki kitabı okurken hep griyi bulutlu bir havayı içime çekiyormuş gibi hissettim. varoluş, yaşadığımız toplum, benliğimiz, sorunlarımızla basa cıkabilme yönümüz, insanlarla olan ilişkimiz gibi birçok felsefeye değiniyor. bir alıntıyla bitirmek istiyorum : Biz kimiz? Nereye gidiyoruz? Ne olmak istiyoruz? Nasıl bir dünya inşa etmek istiyoruz? Ve bunu hangi değerlere dayanarak yapacağız?” (s.207)
Empedokles'in Dostları
Empedokles'in DostlarıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20215.2k okunma
Reklam
515 syf.
·
Not rated
·
Read in 35 days
Bu kitap bir belgeselde duyduğum şu cümleyi hatırlattı "Her şeyin her şeyle bağlantılı olduğunu hatırlayın". Değişik bir kurgusu var, neredeyse 500 sayfa son 15 sayfa için yazılmış ve son 15 sayfanın olabilmesi için kitabın içinde geçen tüm karakterlerin aynı şeyleri yapması gerekiyor. Yazar kimisi 2 hatta 3 kuşak geçmişine kadar anlatıyor ve sonunda ki o kaosa ulaşıyoruz. Kitabın içinde 200 300 karakter var -sanırım- yazar bunları hep aklında tutabilmiş hemde arka planda birbirleriyle bağlantısını kurabilmiş -karakterler bunu asla bilemiyor-. Takdiri hak ediyor. Kitap bana bir meydan da oturmuş insanları incelerken başlarında ki küçük bilgi kutucuklarından soyağaclarını inceliyormuşum izlenimi verdi bunu da ayrıca sevdim. Kitap gerçek üstücülük olarak geçiyor, bir anlığına ya hu bu insanlar var mı, bu bir biyografi mi diye düşünüyorsunuz. Bir anlığına başka şehirlere, mekanlara gitseniz de olay dönüp dolaşıp hastane içine bağlanıyor hep sonunda. Son olarak hastane de tedavi için yatırılan, olmayan karısının sol eliyle kendisini aldattığını düşünen Barış Bakiç'ın "Bugün 14 Şubat sevgililer günü.. Karıcım bunlar delirmiş" lafı kitabın özetidir benim için. Çünkü herkes delirmiş. Not: *Kitapta sıklıkla bahsedilen "Karlı birde günde saat kulesi ve şehir" fotoğrafını çok merak ettim, internetten de araştırdım ama bulamadım. *Ve bence kitabın en cazip kısmı da Yüzyıllık Yalnızlık gibi ama Türk işi olması.
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,399 okunma
160 syf.
9/10 puan verdi
Sabahattin Ali'nin klasikleşmiş eseri "Kürk Mantolu Madonna", Türk edebiyatının en etkileyici ve duygusal romanlarından biridir. 1943 yılında yayımlanan bu eser, aşk, yalnızlık ve kendini keşfetme temalarını derinlemesine işleyen bir başyapıt olarak kabul edilir. Roman, genç ve içine kapanık bir adam olan Raif Efendi'nin
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021315.3k okunma
10/10 puan verdi
·
Liked
“Protagonist,” bir mühendisin yalnızlık ve içsel kargaşa dolu hayatına dair, depresif düşünceler ve varoluşsal krizlerin gölgesinde, huzuru ve sükûneti yalnızca kedisiyle paylaştığı mütevazı yaşamında arayışıyla başlar. Gelişen teknolojinin hızına kapılmış ve modern dünyanın stresiyle boğuşan bu karakter, insan ilişkilerinin çetrefilli yollarında kendine bir yer bulma çabası içindedir. Büyük şehrin sunduğu anonimlik, onu hem bir gözlemci hem de hikâyenin çekim merkezi haline getirirken, kariyerinde başarılı, sosyal yaşamında ise bir o kadar yalnız ve içe dönük olan kahramanımızın hayatı, üniversite yıllarından tanıdığı eski dostlarıyla bir araya gelmesiyle beklenmedik bir döneme girer. Bu hikâye, geçmişle hesaplaşmanın, kişisel dönüşümün ve insan ruhunun karmaşık yapısını vurgulayarak okuyucuları zihinsel ve duygusal derinliklerde kaybolmaya ve belki de kendi yaşamlarında gözden kaçırdıkları gerçekleri yeniden keşfetmeye davet ediyor.
Protagonist
ProtagonistBerkay Akkuş · İkinci Adam Yayınları · 20242 okunma
55 syf.
10/10 puan verdi
Müthiş Bir Kalem
Tezer Özlü'nün "Eski Bahçe" adlı kitabı.. Yazarın kendi hayatından kesitler sunduğu, derin duygular ve samimi anlatımlar içeren kısa hikayeler. Biraz depresif gelebilir eser.. Ama bayılıyorum ben Tezer Özlü'nün tarzına.. Sevdiğim kalemler arasında ilk sıralarda kendisi.. Özlü, yaşadığı coğrafyayı, içsel dünyasını, aile ilişkilerini ve 1960'lı yılların toplumsal yapısını yalın ama etkileyici bir dille anlatmış.. Gerçekçi yanı sanırım beni en çok etkileme sebebi.. Kitap, varoluşsal sorgulamalar, yalnızlık ve melankoli temaları etrafında dönüyor.. Özlü'nün içten ve yoğun anlatımı, sanırım okuyucuyu derin bir duygusal yolculuğa çıkaracaktır. Yazarı tanımayanlar aslında bu kitapla başlasa kendisini ve kalemini çok iyi tanıyacaktır bence..
Eski Bahçe
Eski BahçeTezer Özlü · Ada Yayınları · 19781,079 okunma
Reklam
110 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Bu inceleme yüksek dozda spoiler içerir.
Kitabın ana karakterleri George ve Lennie, kasaba kasaba dolaşarak iş arayan iki arkadaştır. George, zeki, uyanık ve ortalama güçte bir adamdır, Lennie ise onun aksine iri yarı, çok güçlü ancak akli dengesi yerinde olmayan, ancak küçük bir çocuk gibi düşünebilen bir adamdır. George tek dostu olan Lennie'ye bir abi gibi göz kulak olmaktadır.
Fareler ve İnsanlar
Fareler ve İnsanlarJohn Steinbeck · Remzi Kitabevi · 2012172.3k okunma
464 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 5 days
6 kuşak boyunca hikayesine tanık olduğumuz Buendia ailesinin etrafında dönen, tarihle çevrili bir olay örgüsü okuyoruz. Marquez bu eserinde çocukluğunda babaannesinden dinlediği öyküleri; o büyülü dilini tarih ile harmanlayarak bizlere aktarıyor. Bugün çokça kullanılan “Muz Cumhuriyeti” kalıbının kaynağını aldığı olaylardan tutun da yerlilerin topraklarının sömürüsüne varan durumları Marquez kurgusunun içine ustaca yediriyor ve okuruna sadece bir büyülü-gerçeklik değil aynı zamanda bir eleştiri eseri de sunuyor. Yazarın eleştirisi gereken sesi getirmiş olacak ki bu eseri nedeniyle hapse atılma tehlikesiyle karşı karşıya geliyor ve ülkesine dönemiyor. Anlam arayışları, aşk, tutku, acı, ölüm, savaş, muhafazakarlık, liberalizm, kör kütük din, ensest ilişkiler… Kitapta gerçekten ne ararsak var. 6 kuşak boyunca süren hikayeyi ve Macondo kasabasını ustalıkla işleyen Marquez, bu kadar kalabalık bir ailenin aslında her biri ayrı ayrı yalnız fertlerinin portresini de ustalıkla çiziyor. Jose Arcadio Buendia ve Ursula’nın bir araya gelmesiyle başlayan bu hikaye kuşaktan kuşağa ilerleyerek bizi de içine çekiyor ve etkileyici bir sonla bitiyor.
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036.4k okunma
112 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, bir gencin çocuk yaşta bacağında başlayan rahatsızlığın uzun süre hayatını etkilemesi sonucu yaşadığı fiziksel ve ruhsal sıkıntılarını anlatıyor. Kitabın ilk başlarında hastalık o kadar iyi tasvir edilmiş ki, resmen o acıyı hissediyorsunuz ve o korku bütün bedeninize yayılıyor.Pansuman olurken yanında siz de varsınız ve bütün süreçte siz de acı çekiyorsunuz gibi.. Doktor doktor gezip, bacağını kaybetme ihtimalini duyan genç, stresten uzak durması sonucu iyileşebileceğini de biliyor. Ama bu strese aşk ve yalnızlık da eklenince maalesef hastalığı daha da ilerliyor ve sonucunda uzun bir süre hastanede tedavi ediliyor. Bu tedavi sonucunda ayağı kurtuluyor ama sevdiği kişi başkasıyla evleniyor. Peyami Safa’nın şaheserlerinden olan bu eser Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman “olma özelliğine sahip. Aynı zamanda Tanpınar tarafından “acının ve ıstırabın yegane kitabı” şeklinde tasvir ediliyor. Peyami Safa’nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden izler taşıyan eser de, duygular yoğun bir şekilde aktarılmış ve bilinmeyen kelimelerin anlamları verilerek okuma daha da keyifli hale getirilmiş. Bu kitabı okuduktan sonra Peyami Safa’nın diğer kitaplarına da merakım arttı. Umarım en kısa zamanda okurum.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Dokuzuncu Hariciye KoğuşuPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 2022102.1k okunma
120 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Yalnızlık
Ateşler
Ateşler
Yalnızlık... onların inandığı gibi inanmıyorum, onların yaşadığı gibi yaşamıyorum, onların sevdiği gibi sevmiyorum... Onların öldüğü gibi öleceğim... ... UÇAKTA, senin yanındayken, tehlikeden korkmuyorum artık. İnsan tek başına ölür ancak. ... Ve bi de Pyrrhus'un Andromakhe'ye söylediği ünlü söz var: "Yaktığımdan daha büyük ateşlerde yandım..." Yorgun bir hayvanım, alevden bir kırbaç böğrüme iniyor. Şairlerin metaforlarının asıl anlamını buldum. Her gece kendi kanımın yangınında uyanıyorum.
Ateşler
AteşlerMarguerite Yourcenar · Metis Yayınları · 2021218 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.