Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İlişkiler Üzerine
Bir Erkek ayrıldıktan ya da terk edildikten sonra genellikle yalnız kalır. Kadınlar ise ayrılık acısı veya yalnızlık çekmek istemediği için ayrılık veya terk edilmelerden sonra acısını bastırmak için hızlı şekilde başka datelere çıkabilir.
bazen şunu diyorum kendime sahi sen kimsin? peki asıl soru kime göre kimim? Tanrı, toplum, akraba, aile,arkadaş, manav, bakkal kime göre kimim? tamam toplum hastalıklı bir yapı da benim marjinalliğim ne kadar rasyonel ;ne zamana kadar marjinal olacağım, yalnızlık, arada kalmışlık, kimlik, statü endişesi veya değişikliği, falan filan, birde şu var sanırım para, cemaat /cemiyet kavramı, eş arayışı veya ruh eşi arayışında ki standart, kriter vs neye göre şekillendi, kendini aşmak derken gerçekten kendimimi aştım yoksa kendimi aşma arzusu içerisinde kaygı, melankoli, toplumdan uzaklaşma/farklılaşma derken şuan topluma uyum sağlamak ile eleştirmek arasında bir yerde kaldım sanırım, nihilizm, hedonizm, entelektüel kaygılar /yalnızlık vs derken şuan nerdeyim, ne istiyorum, ne amaçlıyorum veya neyin peşindeyim, kimim ben? (kim olduğum üzerine kimlik problemleri!!!)
Reklam
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Gözle görülmez, ama göz önünde.
Hayır, kelimeler söylenmediğinde ve sükunet sağlandığında eğer sessizlik dinlenirse bazı şeyler düzelebilir. Ancak ya bir gün söyleyemediklerim yüzünden doğru bildiklerimi unutursam, kaybedersem diye endişeleniyorum.. çünkü bazılarının sesslizliğini kendilerinden başka dinleyeni olmaz. Aslında bu yeterli. Ancak sadece bazen değer verdiklerine
Pamuk şekerler ve çalınan bulutlar üzerine.
Pamuk şekerciler bulutlardan çalmış bugün biraz, biraz da biçarelerin mutluluğundan. Ondan mıdır bilmem, küçük bir çocuğun yürümeyi öğrendiğinde çehresinde parıldayan gözlerle pamuk şeker satan amcalara koşması.. Avuçlarında eriyip giden o yalnızlık mıdır? Toz pembe bulutlar ellerinin arasından yeşil çimenlere dökülür pare pare, aşıklar birbirine hep böyle eksilerek mi kavuşur ? Hep böyle güleç midir küçüğüm senin yüzün? Ya niçin tebessüm etmez pamuk şeker satan amcalar? Hayat hep böyle masmavi miydi? Yoksa sen gül diye mi pembeydi bulutlar bugün?
“Yalnızlık sanki fiziksel olarak göğsümün üzerine çökmeye başlamıştı.”
Reklam
Kaçılamayacak kadar yakın, Tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin… Benim aşkıma yalnızlık kucak açıyor. Senin yokluğuna dokunduğumda içim acıyor. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana sesleniyorum. Yankısı dönüp dolaşıp bana geliyor, Senin yüreğinin kapıları kapalı olduğu için. Anladım ki beni hiç duymayacaksın Ve sadece işitmekle yetineceksin. Ya da hiç duyma beni; Sen geceleri yatağa girince Sevdamı örteceğim hafifçe yüreğinin üzerine.
Hz Yusuf kardeşleri ile buluşunca Yûsuf) dedi ki: “Bu gün (benim tarafımdan) size bir kınama (bir başa kakma)yok! Allah sizi affetsin! Çünki O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” hiç mi aklına kuyular, zindanlar ,yalnızlık , çektiği acılar gelmedi .....de affetti bu hz Yusuf un ihsan yanı ,ama birde bir gerçek varki İnsan yanında rahat konuştuğunu seviyor , kınanmadığını bildiği yere gidiyor,kabul gördüğü ile sık görüşüyor, arkasında onu kötü konuşmayacağın kapısını çalıyor , evinin şekline yemeğinin yokluğuna takılmayanı ağırlamak istiyor koy bir çay aldım simitleri beraber olmak tek maksat diyene muhtaç , dinlerken telefona bakmayanı göz temasını kesmeyeni seviyor , geçiştirilmiş duyguları , anlamadan söz sırası bekleyeni , yapılan hataları üzerine etiketleyeni sevmiyor uzaklaşıyor ... ... Yusuf ahlakı niyazımız Rabb'im ihsan sahibi et bizi .... Kınamayan kınanmayan eyle bizi ....
İnsan sadece kendi başına gelişebilir. Kendi içinden çıkamadığı bilinciyle insan daima yalnızdır. Geri kalan her şey bir sanrıdır, şüphelidir. Asla değişmez bu. Okul yıllarında tamamen yalnızsınızdır. Sıra arkadaşınız vardır ve yalnızsınızdır. İnsanlarla konuşursunuz, yalnızsınızdır. Fikirleriniz vardır, gariptir, size aittir, her zaman yalnızsınızdır. Ve bir kitap yazdığınızda, veya benim gibi kitaplar yazdığınızda çok daha yalnızsınızdır. Kendini anlaşılır kılmak imkansızdır. Tek başınalıktan, yalnızlıktan çok daha yoğun bir yalnızlık, bir soyutlama doğar. Nihayetinde, yer değiştirirsiniz. Daha çabuk başka yere gidersiniz, daha büyük şehirlere kaçarsınız. Küçük şehirler size yeterli gelmez. Viyana yeterli değildir, Londra yeterli değildir. Dünyanın başka yerlerine gitmelisinizdir. Yabancı dillerin konuşulduğu bir yerlere gidip gelmeye çalışırsınız. Belki de Brüksel’dir orası, ya da Roma’dır. Bu yüzden, nereye giderseniz gidin daima yalnızsınızdır, kendinizle bir başınasınızdır. Gittikçe berbatlaşan işlerinizle yalnızsındır. Thomas Bernhard "Yalnızlık üzerine"
Reklam
.... Neden “Sosyalizm” ? Albert Einstein, Mayıs 1949: Ekonomik ve sosyal konularda uzman olmayan birisinin sosyalizm üzerine görüşlerini açıklaması önerilebilir mi? Bunun birkaç nedenle olabileceğine inanıyorum. Öncelikle soruyu bilimsel bilgi açısında ele alalım. Astronomi ile iktisat arasında önemli yöntemsel farklılıklar yokmuş gibi
Schopenhauer'un kişiliğinin, özellikle en hassas bölgelerinden birinin kesinlikle cinsellik olduğu gözlenebilir. Schopenhauer yaşamı boyunca çok güçlü bir libidodan, kendi deyişiyle "doymak bilmeyen cinsel arzusundan" mustarip oldu ve cinsel ihtiyaçlara bu bağımlılığı küçük düşürücü bir kölelik olarak duyumsadı. Bekar bir adam olarak çok sayıda günübirlik ilişkinin yanı sıra, yakasını bırakmayan bu içgüdünün varlığını büyük bir öfkeyle hissettiği uzun süreli yalnızlık ve yoksunluk dönemleri de yaşadı. Nietzsche, Schopenhauer'in çileciliği övdüğü Ahlakın Temeli Üzerine'yi okuduktan sonra şu tanıyı koymuştur: "Bir işkenceden kurtulmak istiyor." Kaynak: Didier Raymond, Arthur Schopenhauer:Bir Filozofun Huzurunda, s. 9
1.374 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.