Bazen ansızın dalgınlaşıp, uzaklara dalıp gittiğimde yüzün gölgelenir, beni benden daha iyi tanıdığın için, hiç sesini çıkarmaz, sadece elimi tutar; yine gitme, buradan başka bir zaman yok, der gibi bana bakar, sanki sürüklenmeye başladığım boşluktan beni geriye, yukarıya, sevgine çıkarmak için çırpınıp dururdun içten içe… Bilirdin savrulma zamanımın geldiğini, ellerinden kayıp gideceğimi… Kurduğumuz onca güzelliği nedeni belirsiz bir şekilde elimin tersiyle itip bilinmeyen bir zamana doğru yolculuğa çıkacağımı hissederdin… Öyle büyük bir çaresizlik duyardın ki böyle zamanlarımda, söyle, senin için ne yapabilirim, seni bu halde görünce kendimi suçlu hissediyorum, bu halinin sorumlusu benmişim gibi düşünüyorum, derdin… Oysa asıl çaresiz olan bendim. Çünkü senin içindeki zaman tutmaya, sarılmaya çalıştığım ne varsa kesip koparıyor ve acı bir hızla yok ediyordu… Zaman bende yara açarak ilerliyordu… Beni ne kadar çok sevsen bile kurtulamıyordum içine düştüğüm o mutlak yalnızlık duygusundan. Bu yalnızlık duygusundan derin bir utanç duymasam kendimi bencilikle suçlardım; ama utanıyordum… Sen her durumda benim yanımda olduğunu hissettirdikçe bu utancım daha da artıyordu… Ama yine de karşı koyamıyordum bu yalnızlık duygusuna… Bu duygunun içinde kendimi nerede yitirdiğimi bulmaya çalışıyor, kendimi yıkarak, savrularak, hatta onu arkamda bırakarak arıyordum…
İşte bu duygularla boğuştuğum günler.
"Bir cinneti yaşıyoruz ama bunu yüksek sesle söyleyemiyoruz. Basın teslim alındı. Üniversite teslim alındı. Adalet teslim alındı. Eğitim teslim alındı. Siyaset teslim alındı. Sermaye teslim alındı... Her gün bir evden gencecik bir çocuğun cenazesi kalkıyor. Her gün bir evden bir kişi hapishaneye gidiyor. içeride öldürdüklerimiz yetmedi,
Bir kadın cocuktur aslında.
Cocuk gibi davranmayı sever.
Erkegin kendisine bir cocuga gösterdigi sefkati göstermesini de ister.
Bir cocugu oksar gibi incitmekten korkarak oksamalidir erkek kadını..
Ama her kadın cocukca da olsa dinlenilmesini, dikkate alinmasini ister.
Yani bir kadının cocukluk yapmasina izin vereceksiniz,
ama asla onu bir cocuk
Yüzleşmekten korktuklarımdan kaçarken kendime özene bezene bir yalnızlık kafesi yaptım, bir süredir o kafesin içinde tek başıma yaşıyorum. Ortada bir suçlu varsa , o da benim...
Yalnızlık... Ne kadar kolay söyleyebilen ama ne kadar acı bir şey. İnsanın pek tercih etmeyeceği bir şey tek basinalikla çok karıştırıyoruz aslında. Onu tercih edebilir insan ama yalnızlığı pek tercih edemez. Tek basinaliga eşlik edebilir kişi çünkü daha dolu doludur. Tek başıma bir şeyler yapabiliyorumdur ama bunun içinde yalnızlık varsa o Tek basinalik çok ağır bir yüktür. Yalniz bırakılmak bir de bu var bırakılmak... Yani maruz kaldığın bir şey senin gidip özenle tercih etmediğin bir durum. Yalnızlığın olduğu Tek basinalik...
Duyduğun ses büyük bir gürültü. Sadece se duyuyorsun. Kafanın içinde yankılanan bir ses.
"Yalnız bir tek basinalik"
İnsan kendini bulmak için kendine bir şeyler katmak için ara ara tek kalmalı ya da yalnız nasıl ifade ediyorsanız.
Ama bir insanı yalnız bırakmak...
Çığlık çığlığa bir yalnızlık. İnsan böyle bir durumda nasıl arkasını dönüp gidebilir. Bir sabah kalkıp bir insanı yaşayamayacağı duruma getirmek. Ne oldu diye bakmamak.
Bir çocuğu çığlık çığlığa bir odada ağlarken yalnız bırakmak. Kapısı kitli odanın. Karanlık. Hayatı böyle öğrenecek demek. Hatası büyüktü cezasını çekecek demek.
Bir çocuk...
Karanlık bir oda...
Çığlık çığlığa ağlayan bir çocuk...
Kapısını kitlenip gitmiş.
Büyürsün diyorlar...
Tek bırakılmış yapayalnız.
Çığlıkları duymuyor musun?
Ya da kulaklarını mi kapatıyorsun?
Edep; Müridin kendi nefsine, ihvanına, mürşidine ve Allah’a karşı uyması gereken kurallardır. Bu kurallara uymak vuslat vesilesidir. Edebe uymayanlar lütuftan mahrum olurlar. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz “Edeple gelen lütufla gider” diye.
Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri “Bir edep için, binlerce derviş feda olsun. Edep gittiğinde onu geri
şimdi yoksun
seni düşünebilirim artık
tutar ellerini öperim uzun uzun
kimseler ayıplayamaz beni
yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin işte dudakların
senin olan ne varsa karşımda duruyor
ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına
ve hoyrat ellerimle seni
her gün biraz daha
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Hayatımda hiç bu kadar nahif bir tokat yememiştim. Aslı Ilgın Kopuz çoğunlukla yağmurlu, zaman zaman güneşli olan hayatımıza cesurca dokunduruyor.
Kaçtığımız, görmezden geldiğimiz, ertelediğimiz, ihmal ettiğimiz her ne varsa bizi günbegün yalnızlığımıza kavuşturuyor. O yalnızlığın içinde debeleniyoruz. Çıkamıyoruz. Çıkmak için çabalamıyoruz.
Kitabı çok beğendiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Yazar Aslı Hanım radarıma girdi, artık takip edeceğim kendisini.
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Rasim Özdenören’in kent ilişkileri adlı bu kitabı çeşitli denemelerden oluşmaktadır. 48 tane denemenin oluşturduğu bu kitap yazarın kentle ilgili görüşlerini samimi bir dille anlattığı ve kanıtlamak için özel bir çabaya girmediği edebi metinlerden oluşmaktadır. Yazar kitabın ön sözünde bu kitabı yazma amacının hiçbir zaman sosyolojik ve ekonomik
Yüzleşmekten korktuklarımdan kaçarken kendime özene bezene bir yalnızlık kafesi yaptım, bir süredir o kafesin içinde tek başıma yaşıyorum. Ortada bir suçlu varsa o da benim.