‘’…’bir dağı aşmak zorunda olan bir seyyah gibi bu konuda susmak en iyisi; elbette dağ olmasa, yol çok daha rahat ve kısa olur; ama sonuçta orada ve aşılması gerekiyor!’’
‘’Dostum! Söylemek kolay, gerçekleştirmek zor.
Sinsi bir hastalığın önlenemez şekilde her geçen gün ölüme yaklaştırdığı bahtsız birinden, hançerle işkencesine bir anda son vermesini isteyebilir misin? Gücünü tüketen hastalık, aynı zamanda ondan kurtulma cesaretinden de onu yoksun bırakmaz mı?
Gerçi benzer bir örnekle bana yanıt verebilirsin: Kararsızlık ve duraksama yüzünden hayatını tehlikeye atmaktansa, bir kolunu kaybetmeyi yeğlemeyecek biri var mıdır? –Bilmiyorum!- neyse örneklerle kafamızı yormayalım. Kısacası -Evet, Wilhelm, bazen bir anlığına beni yerimden sıçratıp kendime getiren bir cesarete kapılıyorum, o an- nereye gideceğimi bilsem, koşa koşa gideceğim.’’
‘’Büyükannem mıknatıslı bir dağla ilgili bir masal anlatırdı:
Dağa fazla yaklaşan gemilerin demir parçalarının hepsi birden sökülür, çivileri dağa doğru uçarmış, zavallı acı çekenlerse, üst üste yığılan tahtaların arasında ezilirlermiş.’’
‘’…keşke insanlar –niçin böyle olduklarını ancak Tanrı bilir!- geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatırlarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.’’