Ben duymam diyene, Söz/ler ne yapsın!
Ben görmem diyene, Göz/ler ne yapsın!
Apaçık dururken, Cennet ve cinnet;
Yanmak isteyene, Köz/ler ne yapsın!
... ~...
Eskiden çöp kutuları olmazdı mahalle aralarında. Mahalleli sözleşmiş gibi belli noktalar belirler oraya dökerdi çöplerini. Kokudan ve miktardan durulmayacak hale gelince de ilk rahatsız olan çöpü yakardı.
Ben de öyle bir mahallede büyüdüm.
Evlerin tüm gereksizlerinin ve gözden çıkmışlarının ortak noktalarda yok edildiği, yanan plastiklerin
Çayı deminden anlarsın, yâri ise ayrılık vakti boğazında bıraktığı düğümden; bu yüzden beklemek değil bizimkisi demlenmek ve biliriz ki birbirine kavuşanlar değil ancak muhabbetle demlenenler aşka ulaşabilirler çünkü bazı şiirler hatırlamak için değil, unutmamak için yazılır.
Demlenmek yavaşlamaktır biraz; içine kazımak, silinmez bir kalemle
Kimileyin ölümün, üstüne yattıkları yatak kadar yakın oluğunu apaçık duyumsuyorlar, ve cehennemde yanmak zorunda bırakılacak ruhların saatin gelmesine beş dakika kala zevkleri son bir kez tatmak istemeleri gibi, umarsız bir şehvetle birbirlerine sarılıyorlar, ayrılmıyorlardı.