Aslında hepimizin içinde Kayra ve Kinyas var. Bu kitabı okurken gerçek hayatta benzeştirdiğimde bu rollere bürünüyoruz. Yeri geliyor Kinyas gibi normal bir insan ve sıradan bir hayat süren bir birey olmak isterken karşımıza zorluklar çıktığında, işlerimiz yolunda gitmediğinde veya herhangi bir sıkkınlıkta Kayra gibi anlamsızlığa sürükleniyoruz. Bu hayatı anlamsız ve yaşamaya değer bulmuyoruz. Sonra ailemize, ve arkadaşlarımıza çeviriyoruz doğrultumuzu. Bu hayatı çekilebilir kılan temel ögeler. Bir de “Yarın” var tabi. Kitapta altını koyu kalemle çizdiğim şöyle bir alıntı var;
“Yarın, bugünü yaşanılabilir hale getiriyordu. Kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni yarındı! Lotonun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli sözcük: yarın. Gelecek iyi bir sermayeydi. Yaşadığımız sürece bitmeyen bir anapara gibi. Gelecek zamanda çekilmiş fiiller kulağa çok tatlı bir melodi yayıyordu.”
O kadar haklıydı ki. Hepimiz yarın için yaşıyorduk. Yarın önemliydi, var olabilmemiz için.
Kayra ve Kinyas. İki zıt karakter. Ölüm ve Yaşam. Acı ve Sevgi. Canavar ve İnsan…
Böyle tüm zıtlıkları sıralayabiliriz. Her biri bir soyut kavramı temsil etmekte. Hayatlarımız da bu kavramların arasında gidip geliyor.
Bir seçme şansım olsaydı hangisinin yolunu seçerdim? Ben kendime sordum bu soruyu belki bu kitabı okuyan herkes bir benzerini sormuştur. Herkesin yolu kendine der geçerim.