Politik liberalizm, efendilerle köleler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırarak insanları efendisiz ve anarşik hale getirdi. Artık efendi, Tek'in, "egoist"in başından kaldırıldı ve bir hayali varlık haline geldi: Yasa veya devlet oldu. Toplumsal liberalizm ise mal­ mülk eşitsizliğini, zengin-yoksul farkını ortadan kaldırdı,
Plotinos; Her şey Tanrı'nın bir taşması, türemesi
Nasıl ki, evrim kavramı doğada inorganik varlıklardan organik varlıklara, organik varlıklar dünyası içinde en aşağı ha­yat formlarından daha gelişmiş formlara, nihayet bunlar arasında duyum ve düşünceye sahip insana kadar, bütün varlıkların ortaya çıkış ve gelişmesiyle ilgili en kapsamlı bir açıklayıcı kavram veya yasa olarak kullanılmaktaysa, Plotinos'ta taşma kavramı da varlığın ilkesi olan Bir'den onun en aşağı form­larına yani inorganik varlıklar dünyasına ininceye kadar bütün varlık formla­rının veya planlarının nasıl ortaya çıktığının ve onlar arasında ilişkilerin ne olduğunun en genel bir açıklayıcı kavramı veya yasası olarak ortaya atılmış bulunmaktadır (Brehier, 43 ).
Sayfa 99 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
İbn Rüşd'ün bir başka ilginç görüşü de hukuku savunduğunu ileri süren bir hükümdarın yönetimi altında bile despotizmin güçlenebileceğiydi. Bu fikrini de nomos yani yasa kavramı İslam’da şeriata karşılık gelen Platon'a atıfta bulunarak kaydediyordu: “Platon bu kimsenin (tiranın) özelliğinin, tüm insanları boyunduruğu altına almak ve onların nomosa sıkıca sarılmalarını sağlayarak kendisinin despot olmadığını düşündürmeye çalışmak olduğunu belirtmektedir. Güya amacı mülkiyeti ve malları aralarında paylaştırmak, vatandaşlara rehberlik etmek ve yönlendirmekmiş gibi davranır. Toplumla ilgilenmek ve şehri geliştirmekten başka bir maksadı yoktur.” Öyleyse yalnızca halkının iyiliğini düşündüğünü ileri süren despotlara karşı dikkatli olmak gerekirdi. Onların "nomosa sıkıca sarılmaları” yalnızca zevahiri kurtarmak içindi. İbn Rüşd bu ifadeleriyle “iktidarını güçlendirmek için şeriatı kullanan despotlara" karşı uyarıyordu Müslümanları. Ama maalesef bu bilgelik "İslam siyasi düşüncesinde pek yankı bulmadı.” Siyaset bilimi” kavramının kendisi de modern çağa kadar islam dünyasında gözükmedi.
Sayfa 237Kitabı okudu
Suyun Bilgeliğini Taşıyan
Bu hayata başlangıç yapan hiçbir canlının kullanma kılavuzu yoktur, Onlar, deneyimleyerek öğrenir ve hayatını devam ettirir. Sistem basittir, beslen, korun ve yaşa... İnsan kendi varoluşunu öyle çetrefilli hale getirir ki öğrenmesi ve anlatması gereken milyarlarca gereksiz bilgi ile donanır. Aslında onun da temel gereksinimleri bellidir. Beslen, barın, korun... Fakat insan bu üç kavramı doğru anlamadığı için; beslenmeyi çeşitlendirme hatta daha çok çeşitlendirme adına tüketmediği canlı türü kalmadı. Barınmayı nasıl anladıysa; yüksek binalar ve içinde toprak olmayan betondan şehirler inşa etti. Korunmayı da kılıç, tabanca, tank, uçak, bomba ve füzeler yapıp, toplu katliamlara girişti. Kendi içsel bilgeliğini de her şeyin daha fazlasına sahip olma düşüncesi yüzünden kaybetti. İnsanlık, bugünlerde temelini bozduğu varoluş hikayesi ve bitmek tükenmek bilmeyen tüketme arzusu yüzünden acı çekiyor...
Murat TaliKitabı okudu
Schiller ve Sanat/ İçtepi kavramı
Schiller'e göre insan doğasının ikili bir özelliği vardır. O hem duyusal, hem akılsal bir varlıktır. Duyusal yasa, duyusal gerçeklik; akılsal yasa ise biçimsel gerçeklik üzerinde ısrar eder. İnsan, duyusal gerçeklik yanı ile zaman ve değişmeye tabidir; akılsal gerçeklik yanı ile ise zaman-dışı ve değişme dışı olan şeyi arar.
Sayfa 326
Reklam
"Bir arada yaşama bahtsızlığına uğramış olduğumuza göre, hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken en önemli nokta şudur: Eğer yasalarımız olmasını istiyorsak, bunun tek çaresi, mümkün olduğu kadar az yasamız olmasıdır. Ben devlet denen ahlak dışı kavramı ölçmekte kullanabileceğim hiçbir ahlaki standart bulamıyorum. Onu ancak, toplumun her üyesinden zorla sızdırdığı zamanla, düşünceyle, parayla, çabayla ve itaatle ölçebiliriz. Devletin değeri ve uygarlık düzeyi, bu sızdırmalarla ters orantılıdır. Bir insanı, kendi seçtiği koşullar dışında hiçbir koşullar demeti altında çalışmaya zorlayacak yasa olamaz. Tıpkı işverenin de o koşullan kabul etmeye zorlanamayacağı gibi.
İşlere Karışmamak mı Manipülasyon mu?
İngiliz sömürgeciliğine duyulan sempatinin sebeplerinden biri de İngiliz idarecilerin Hindistanlıların işlerine karışmadıkları iddiasıy­dı. Bununla beraber, bu idareciler Hindistan'ın gelenek ve adetleri­nin 'tiksinç ve iptidai' olduğu kanaatindelerdi. Kraliçe'nin 1858'deki Beyannamesi'nde bu kanaat çok açıktı:
Genelde butün ansiklopedilerde ortak bir ifade kullanılmaktadır. "Yasadışı örgüt" denildiği zaman veya Türkiye'deki meşhur ifadesiyle "çete" denildiği zaman anlaşılan şey şudur: Bir kişinin yönetiminde, her turlu hukuk kuralı ve sınırlamalarının dışında çalışan, esnek, kolay davranabilen başıbozuk örgüt. Çeteler, önceleri, zorla para alma, mal ve insan kaçırma gibi yasa dışı eylemler yapmak amacıyla kurulduğu, çoğu kez kanun kaçaklarından oluştuğu halde, günümüzde amaç değiştirerek, resmi ve askeri birliklerin çeşitli taktik ve hukuki nedenlerle yapamayacakları işleri yapan ; yarı resmi nitelik kazanmış örgütler olarak ortaya çıkmaktadır. Dikkat edilirse, burada, daha önce anladığımız çete kavramı 20'nci asrın sonunda yepyeni bir anlamla karşımıza çıkmaktadır.
Satyagraha - Gandi ve Cinnah
Hindistan'daki İngiliz' idaresinin en güçlü yerli muhalifi olan Mahatma Gandi, alışıldığın dışında bir biçimde sömürgeciliğe karşı çıkıyordu. Şiddetten değil ahlaktan güç alıyordu. Gandi'nin hayatı, kendisi için ders niteliğindeydi. 20. asrın inandığı gibi yaşayan ve inandıkları ile yaptıkları arasında tutarsızlık olmayan sayılı
Satyagraha: atyāgraha veya "gerçeğe sıkı sıkıya bağlı kalmak" veya "gerçeğin gücü", şiddet içermeyen direnişin veya sivil direnişin özel bir biçimidir. Satyagraha uygulayan biri satyagrahi'dir.
Reklam
Deneyimlemek ve insan
Bu hayata başlangıç yapan hiçbir canlının kullanma kılavuzu yoktur, Onlar, deneyimleyerek öğrenir ve hayatını devam ettirir. Sistem basittir, beslen, korun ve yaşa... İnsan kendi varoluşunu öyle çetrefilli hale getirir ki öğrenmesi ve anlatması gereken milyarlarca gereksiz bilgi ile donanır. Aslında onun da temel gereksinimleri bellidir. Beslen, barın, korun... Fakat insan bu üç kavramı doğru anlamadığı için; beslenmeyi çeşitlendirme hatta daha çok çeşitlendirme adına tüketmediği canlı türü kalmadı. Barınmayı nasıl anladıysa; yüksek binalar ve içinde toprak olmayan betondan şehirler inşa etti. Korunmayı da kılıç, tabanca, tank, uçak, bomba ve füzeler yapıp, toplu katliamlara girişti. Kendi içsel bilgeliğini de her şeyin daha fazlasına sahip olma düşüncesi yüzünden kaybetti. İnsanlık, bugünlerde temelini bozduğu varoluş hikayesi ve bitmek tükenmek bilmeyen tüketme arzusu yüzünden acı çekiyor...” dedi. Namaka konuşurken,
Sayfa 18 - Murat TaliKitabı okudu
#Aile Kavramı
Biz ensest saldinilara bir hak ihlali olarak bakıyoruz. Ensesti çocukların hayatlarında derin yaralar açan, kendilerini gerçekleştirmelerine engel olan bir sorun olarak ele alyoruz. Ensest saldırı, aile içerisinde ve ailenin mekânı olan "yuvada" gerçekleşir ve failler çoğunlukla mağdurlar tarafindan sevilen ve güvenilen kişilerdir. Devleti ailenin babası ve aileyi toplumun mikrokozmosu olarak gören cinsiyetçi ve milliyetçi ideoloji, hegemonik söylemiyle ders kitaplarından haber diline, magazin programlarindan parti seçim bildirilerine, romanlardan TV dizilerine her alana hâkimdir. Oysa biz, işte tam da bu nedenlerle, bu kitap boyunca aileyi ve yuvayı kutsal, temiz, mahrem ve dokunulmaz bir alan olarak degil, tam tersine yakından bakılması ve içinin açılması gereken bir kurum olarak ele aldık. İçini açıp toplumsal cinsiyet perspektifiyle baktigimizda, ailenin hiç de uyumlu ve eşitlikçi bir kurum olmadığını görmemiz mümkün olur. Aile içindeki çogunlukla yasa ve cinsiyete bağlı iktidar ilişkileri, ailenin uyum ve dayanışma içinde bir işbölümü üzerine kurulu oldugu önkabulünü zayıflatır. Aile içinde var olan güç ilişkileri, bazı üyelere, erkeklere ayrıcalık sağlar ve aileyi erkeklerin ve erkekligin çıkarına hizmet eden bir kurum haline getirir.
Sayfa 14 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Sıkıntı dinde mi, yoksa sizde mi acaba(!)
İslamiyet bu kadar doğru bir din olsaydı neden Müslümanlar bu haldeydi? Hırsızlık yapıp, adam öldürüp Allah diyor dünyadaki ve çevremdeki bazı Müslümanlar… E demek ki bu dinde bir sıkıntı var… Bunları düşünmeniz kadar doğal bir şey olamaz. Hele ki diyorum ya “parçalı bakış açısı” olanla “bütün resmi gören” arasındaki fark her zaman olacakken.
Sayfa 465Kitabı okudu
Zamanla anlaşılmıştır ki EBG, Waltz'un teori/yasa ayrımına uyma konusunda başarısız olmakta, döngüsel ve totolojik olarak kalmakta, gelişme kavramı aksiyomatik olarak insan eyleminden koparıldığı için değişim açıklamasını yapamamakta ve işine geldiği ölçüde ampirik karşı-kanıtı devre dışı bırakmaktadır.
Sayfa 123 - Nika Yayınları, 2021.Kitabı okudu
253 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.