Belki de harika bir roman yazmak için yeterince yaşlı değilim. Belki yeterince şey öğrenmedim, yeterince yaşamadım. Belki sebep etrafta dolanarak boşa zaman harcıyor ve kendime fazla önem veriyor oluşum. Öyle ya ,ben bir sanatçıyım ve düşüncelerimi toparlamak için bu Yunan adasında olmak ve diğer insanlardan farklı yaşamak zorundayım.
“Her ikimiz de ölümü çok erken tanımışız,” dedi Breuer düşünceli
bir biçimde, “ve her ikimiz de erken yaşlarda acı bir kayıp ya
şamışız. Kendim için konuşacak olursam ben hâlâ bunu üzerimden
atamadım. Ama sizinki, siz bu kaybmıza ne diyeceksiniz? Sizi
koruyan bir babanızın olmaması nasıl bir şey?”
“Beni koruyan mı yoksa bana baskı yapan mı? Bu bir kayıp
mıydı acaba? Bundan emin değilim. Ya da şöyle demeli: Bu
durum, çocuk için bir kayıp olarak görülebilir, ama adam için
değil.”
“Bunun anlamı?” diye sordu Breuer.
“Bunun anlamı sırtımda babamı taşıma yükünü yaşamadım hiç,
onun yargılarının ağırlığı boğazıma çökmedi, benim yaşama hedefim
onun tutkularını gerçekleştirmek biçimini almadı. Babamın
ölümü bir nimet, bir özgürlük olarak da görülebilir. Onun geçici arzuları
asla benim yasam haline dönüşmedi. Kimsenin daha önce
geçmediği kendi yolumu kendim keşfetmek üzere tek başma bırakıldım.
Bir düşünün! Ben, Deccal, sahte inançlarla cinleri kovabilir,
her başarım karşısında sitemle acı çeken bir vaiz-babayla yeni
hakikatler arayabilir miydim? Tüm o yanılsamalara karşı yürüttü
ğüm mücadeleyi kendi şahsına bir saldırı olarak görecek bir babayla?”
“Ama”, diye araya girdi Breuer, “ona ihtiyacınız olduğunda sizi
korumuş olsaydı, yine de Deccal olmak zorunda kalır mıydınız?”
Miras üçlemesinin ilk kitabı olan Eragon beklediğimden iyi çıktı. Neden bilmiyorum okurken biraz sıkılacağımı düşünüyordum ancak sıkılmadım. Yazar beklediğimden büyük bir dünya kurgulamış, biraz daha sığ olmasını beklerken karşılaştığım ayrıntılar çok hoşuma gitti.
Yazar karakterleri ve olayları güzel kurgulamış ve sunmuş tek sorun aksiyonun eksikliğiydi, aksiyon biraz daha çok olsaydı daha güzel olurdu bence. Bazen tasvirler anlatımı yavaşlatsa da okurken sıkıntı yaşamadım, bir çok diyaloğu severek okudum. Serinin diğer kitapları için gelecek vaat eden bir giriş kitabı olmuş, ben beğendim. Çok ara vermeden seriye devam etmek istiyorum.
Tatlı Tehlike'yi ara vermeden Tatlı Şeytan'ın hemen ardından okudum. Seri kitapları arasında bir kopukluk yaşamadım yani... O yüzden midir çözemedim bana çok da ağır gelmedi kitap ama beklenileni vermediği kesin... Öncelikle ilk kitabın kaldığı yerden sonra ben deli gibi aksiyon, dövüş sahneleri, heyecan falan bekledim, hayallerim puff oldu söndü.
"Annem üzülmesin diye, kendime bir oda bile tutmadan on yıl o iç karartıcı odamda yaşamadım mı? Babam benimle övünsün diye can sıkıntımı yürürlükten kaldırıp üniversiteyi bitirmedim mi? Her sözünüze başımı sallamadım mı? Neymiş efendim? Hiçbir işin sonunu getirmemişim. Siz başlamayı bile göze almadınız. Benimle içinizden gelerek hangi yaşantıma katıldınız? Benimle yaşanmazmış. Ne biliyorsunuz? Ben bile kendimle yaşayamamışım. Bu sözünüze gülmek isterdim."
Orhan Kemal, Murtaza kitabında kolay kolay unutulmayacak bir karakter yaratmış. Bu aşırılı disiplinli, görevini ailesinden ve kendinden üstün tutan adamı okumak çok keyifli. Hatta birkaç yerde kahkaha attım ve çevremdeki insanların dikkatini çektim.
Murtaza göçmen olduğu için hep devrik cümleyle konuşuyor. Ben devrik cümleleri sevdiğim için sıkıntı yaşamadım ama bu konuşma tarzına alışık olmayanlar kitabı okurken zorlanabilirler.
Yazar kitabın ön sözünde kitabın devamını yazabileceğini belirtmiş ama bildiğim kadarıyla yazmamış. Keşke yazsaydı. Murtaza’da daha çok malzeme vardı.
Murtaza, Orhan Kemal’in en sevdiğim kitaplarından biri oldu. Okumayanlara gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.
MurtazaOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20183,418 okunma
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni.
İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Oğuz Atay
Nasıl yaşadım onca yıl bu evde? Duvara resim asmak gelmedi mi içimden?
Ben ne yaptım; kötü resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım, kötü yazarım korkusuyla hiç yazmadım.