.
Kenti şimdi nasıl anımsıyorsun. Sokaklarda iyi bir otel aradığın, ama bulamadığın bu kenti nasıl anımsıyorsun şimdi. Otellerin dışları görkemli, ama içlerine girilince hemen eskimişlik,
bırakılmışlık kokuyor. Sonra o loş, o yaz günü bırakılmışlığı içinde bekleyen salonlardan bir ihtiyar otelci yanaşıyor. Beliriyor. İhtiyar parfüm kokuyor. Dışarısı sıcak. Otel salonları
küf kokuyor. Nem kokuyor. Otelin derinliklerine adım atıldıkça büyüyor, büyüyor bu nem kokusu. İhtiyar pasaportunu istiyor.
Adını bir kağıda yazıyor. Sana imza ettiriyor. Artık arayamayacaksın. Akdeniz’i bulamadığın gibi, iyi bir otel de bulamayacaktın
bu kentte. Seni merdivenlerden yukarıya çıkaracak. Belki de bir asansöre bindirecek. Merdiven altında küçük bir odada kendinle bırakacak. Böyle bir otelde uyumuştun. Yüzlerini hiç görmediğin insanların ayak seslerini, öksürüklerini ve
belki birkaç sözcüğü mırıldanışlarını işiterek. Uykuyu aradığın odanda, bu Akdeniz kentinin nemli yalnızlığında, denizi bulmadığın kentte.