Öyle günler vardır ki dünya, dayalı döşeli bir odaya benzer; açık renklere boyanmış tavanı gökyüzü gibi hisseder açık yeşil duvar kağıdına, dağlara bakar gibi bakarsınız. Yaşamın rengarenk halısı üzerinde yuvarlanan oyuncakların çocuksu şirin müziği ulaşır kulaklarınıza. Bazen bu ilkbahar günleri yazın ortalarına, hatta sonbahara kadar uzanır, sonra yaşlılık zamanın çocukluk günlerine dönüşür. Bütün çocuk oyunlarının ve son barışın arkasında yatan bir şeylerin anımsanması gibi dokunaklıdır bu günler.
"Ne yarar bütün o zamanları hatırlamak?
Yadsımıyorum; büyük coşkulardı.
Yaşlılık yaklaştıkça, kalp ağrısı oluyorlar. Geri dönülecek bir "20'ler" olmadığı açık seçik duyumsanıyor..."
"Kocalarının kafasını ütüleyen bu evli kadınları anlamıyorum. Paraları var, çocukları için bir baba var, güvendeler, yaşlılık günleri güvence altında, ayrıca da sadakat istiyorlar. Abartıyorlar."
Birinci neden yaşamındaki her şey hep aynıydı ve bir kez gençliği sona erdi mi hep yokuş aşağı gideceği belliydi yaşlılık dönüşü olmayan izler bırakacak hastalıklar birbirini kovalayacak dostlar birer birer yok olacaktı yaşamını sürdürmekle hiçbir şey kazanamayacaktı tam tersine acı çekme olasılığı hep artacaktı.
İkinci neden daha felsefiydi; veronika gazete okuyan televizyon seyreden dünyada olup bitenlerden haberli biri her şey yanlıştı ve kendisi herhangi bir şeyi düzeltebilecek durumda değildi bu tamamıyla aciz olduğu duygusunu büyütüyordu içinde.