MINOTAUROS YA DA ORAN MOLASI
"Viyana daha sessiz görünür, kentler arasında bir genç kızdır. Burada taşların yaşı üç yüz yılı geçmez, gençlikleri de hüznü bilmez. Ama Viyana, tarihin bir dört yol ağzıdır. Çevresinde imparatorlukların çarpışmaları çınlar."
Neden gözlerinde baharın hüznü var Issız kalbimi sen de kanatlarınla sar Mehtaplı geceler anlatır seni bana
Sayfa 160Kitabı okudu
Reklam
Üç kadın da neyi konuşsalar araya karışıveren sözcüklerle beliriveren hüznü engelleyememenin ezikliği ile birbirlerine bakmışlardı.
Sayfa 139Kitabı okudu
Üç kadın onları yoklayan hüznü itmek ister gibi sık sık gözlerini kırpıyorlardı.
115 syf.
7/10 puan verdi
Sevgiliye seslenişin yazıldığı dizeler karşılıyor okuyucuyu. Bu dizelerde yaşanmamış anıların hüznü hissediliyor. Giden kişinin fark etmediği ancak kalanın bildiği yarım kalan bir hikaye.. Unutulamayan anıların ve hislerin kağıda dökülmesine şahit olacaksınız. "Sevmek Ve sevmekten öte şeyler var Tutkun olmak denize Bağlanmak sımsıkı bir
Bizi Hatırla
Bizi HatırlaHasan Karataş · Lora Yayıncılık · 20247 okunma
128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Olduğu Kadar Güzeldik
Günaydın sevgili kitap severler. Bugün sizlerle #mahirünsaleriş #olduğukadargüzeldik kitabından bahsedeceğim. 1990’lar zamanı… Bandırma, Erdek, Susurluk Çocukluk, ilk gençlik… 8 öykü. ‘Bunu hatırlıyorum, bizimkiler de böyleydi, ne kadar benzer hikaye’ diyeceğimiz bir sürü an. Öykülerde biraz yaz akşamı hüznü, Biraz buruk bir tat ağızda, Biraz da kalabalıklar içinde yalnız hissi… Hiç tanımadığı insanların düğününe giden bir adam, Sadece okumak isterken hırsız olan bir genç, Eski bir öğretmeniyle arabada yapılan bir hesaplaşma, Ayyaş bir dayı, onun uğrunda kendini helak eden bir babaanne, Samsun stadyumunda ‘Beni buradan götür’ diyen, yenik bir baba… İçinizi sıcacık yapacak öyküler okumak isterseniz, okuyun derim. 2014 Sait Faik Hikaye armağanını kazanmış bir kitap. Benim Adım Feridun hikayesi’nin ayrıca bir filmi de var. #çağanırmak tarafından yönetilmiş filmde #halilsezai ve #busrapekin başrollerde. Bu yaz Erdek’e gidip, sahildeki çay bahçelerinde bir çay içmek gerekecek
Olduğu Kadar Güzeldik
Olduğu Kadar Güzeldik
Mahir Ünsal Eriş
Mahir Ünsal Eriş
Olduğu Kadar Güzeldik
Olduğu Kadar GüzeldikMahir Ünsal Eriş · İletişim Yayınevi · 20132,932 okunma
Reklam
Yerine saplanıyor bir sürahi Pencereler şaşkın Perdeler bir uzak yol kadar uzun Ve balkon Kendi dudaklarında şimdi Donmuş bir tavus kuşu Bir tavus kuşu yontusu belki Ne tuhaf Demin de aşağıdan bir bando geçti Sormak isterdim sana Bir bando şefinin hüznü nedir Hilmi Bey Bir bando şefinin uykusu Nasıl bir uykudur ki Hilmi Bey Ne kötü Elimde bir çiçekle yaz geçti.
Yaralı Olduğunu Sanan Birisinin Hüznüne Gazel
Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler işportacılar, dükkancılar ve akşamüstüne gidip gelenler ve onun hüznü vardı Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı. evlerin ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı ve onun hüznü vardı Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar. aşk romanları ve trafolar ve “Sen ne güzelsin”ler kendilerini
Reklam
kendi elimizle kurduğumuz gurbetten daha zor bir sürgün yoktur yaşasak da, yaşamasak da umuda ve sonbahara hüküm ki: gülün saltanat devrinden ne sevdikse bugünden ve ne kaldıysa dünki acıyı yakuta döndürsün hüznü döndürsün elmasa akşam en güzel masaldır çünki iyi anlatılırsa
doğunun kadınları biz batan güne sahip çıktığımızda ay, bitlis'te sarı tütün ya da bir akarsu imgesi gibi yiğit ve bütün bir ağıttır kadınlarımızda onlar hüznü bir çeyiz
yaz geldi sanıp çiçeklenen ağaçlarım, neşelenen dallarım. Martın yalancı güneşine kandı, kalmadı bahçemde ne bir çiçek ne bir ağaç. Kırıp döktüğün bahçemde kalmadı artık yerin. Bu son diye diye sana kandığım günlerin sonu gelmedi. Sonu gelmeyen günlerin hüznü bitmezmiş hiç Bu kış bitmedi sevgilim. Yaz ne zaman gelir kim bilir? Yerine kaç gül koysam bi sen eder kim bilir? Yerine kaç umut bağlasam gözlerin eder kim bilir? Ben bilmem sevgilim. Ben cesur aşkların aşığıyım. Ben bilmem...
Zavallı ruh!
Bazı acıların, öylesine içlerine işlemiş, öyle incelikleri vardır ki, ruhtan mı yoksa beden mi kaynaklanırlar, hayatın boşluğu karşısındaki rahatsızlığı mı yansıtırlar, yoksa karaciğer, mide ya da beyin gibi organik bir uçurumumuzun hastalanmasından mı kaynaklanırlar, anlayamayız. Kim bilir kaç kez, her zamanki özbilincimin, kaygılı bir durgunluğun karmaşık çökeltilerine karışarak karardığını hissetmişimdir! Kaç kez var olmak canımı yakmıştır, o derece anlaşılmaz bir bulantıdır ki bu, hayattan tiksinmekten mi ileri gelir, yoksa kusacağımın habercisi midir, ayırt edemem! Kim bilir kaç kez... Bugün ruhum, bedenime kadar ulaşan bir hüzne gark olmuş durumda. Belleğimi, gözlerimi, kollarımı, her yerimi acıtıyorum. Sanki olduğum şeye tamamen yayılmış bir romatizmaya yakalanmışım. Varlığım günün duru aydınlığından, masmavi gökyüzünden, tepede asılı, salkım saçak ışık dağıtan dalgadan etkilenmiyor. Bizi kuşatan havaya bir kişilik kazandıran, sanki hâlâ yaz ortasındaymışız gibi sonbaharı hatırlatan, hafif, serin meltem hiç neşe vermiyor bana. Hiç benim için hiç. Hüzünlüyüm, ama belirli – hatta belirsiz bir hüzün bile değil bu. Orada, dışarıda, çöp tenekeleriyle dolu sokakta yaşıyorum hüznü. Bu ifadeler ne hissettiğimi tam olarak tercüme edemiyor, zaten hiçbir şey hissettiklerimizi tam olarak tercüme edemez hiç kuşkusuz. Ama öyle ya da böyle hissettiklerimin etkisini başkalarına iletmeye çalışıyorum –
605 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.