“Her şey atılıyordu. Bitmiş sigaralar. otobüs biletleri. kullanılmış pamuklar muayyen zamanlarda. tarifeler. yaz gümrükleri. gazocağı iğneleri. kötü çıkmış resimler. bir yatma. bir evin on iki yıllık badanası. bir tarih kitabı. kazanılmış bir savaş ve sonucu. bir anlamsızlık. ölü bir çocuk ve pabucu. kibritler. sinemalar. Ve.”
onun hüznü vardı
Ah ellerim, ah beni hatırlayan herkes
Bir kötü romanda beşinci kişi gibiyim falan
ve beni tanımayan herkes
Ben aranan bir şeyim bir parça analjezik.
sesim dükkânsızlığın sesidir bir parça aralık
tahta kepenkli tahta kepenksiz bir parça aralık
Sokaklarda.
Havralarda.
Yataklarda.
Dünyada.
ve onun hüznü bir haydudun hüznüdür
biraz da kendinin yaptığı
Sonra bir yaz, bir kış gelir. Zaman kayar, umutlar ve bekleyişler sonbahar olur. Işıklar gölgelerce uzar, eşyalar konuşma yaşına basar, anılar bardak izi, belki kırmızı. Kitaplar arasında eski takvim yaprakları, gösterdiği sayılar göç edip gidenlerin yası. Tutunduğun sıcak bir el, kahve kokusuyla tütün karışımı bir koku bir an saçılan düşleri hayata bağlar. Dünya işleri, gecikmeler, koşturmacalar, heyecanlı bekleyişler, bir kaç gülümseme, saçındaki son hüznü dağıtan akşamın turuncu rengi...Usul usul suyun hafifliğinde bir sandaldır yürek. Her batış geceyi, her doğuş güneş sevinci...
Işıl Işık
Günler de mevsimlere bölünürmüş, ilkbahar kış sonbahar yaz sabahları ilkbahar öğlenleri yaz ikindileri sonbahar akşamları da kışmış. Bu efsaneyi de çukurovalı bir kız uydurmuş, ikindileri hüznü temsil eder sonbahar olarak, sabahları mutluluğu temsil eder ilkbahar olarak, akşamları kışı temsil eder öfke olarak, öğlenleri ise yorgunluğu temsil eder yaz olarak, çünkü çukurova'da yazları çok sıcak geçer ve hiç bir duyguyu yaşamaya takatim kalmaz...
"Viyana daha sessiz görünür, kentler arasında bir genç kızdır. Burada taşların yaşı üç yüz yılı geçmez, gençlikleri de hüznü bilmez. Ama Viyana, tarihin bir dört yol ağzıdır. Çevresinde imparatorlukların çarpışmaları çınlar."
Sevgiliye seslenişin yazıldığı dizeler karşılıyor okuyucuyu. Bu dizelerde yaşanmamış anıların hüznü hissediliyor. Giden kişinin fark etmediği ancak kalanın bildiği yarım kalan bir hikaye..
Unutulamayan anıların ve hislerin kağıda dökülmesine şahit olacaksınız.
"Sevmek
Ve sevmekten öte şeyler var
Tutkun olmak denize
Bağlanmak sımsıkı bir
Günaydın sevgili kitap severler.
Bugün sizlerle #mahirünsaleriş #olduğukadargüzeldik kitabından bahsedeceğim.
1990’lar zamanı…
Bandırma, Erdek, Susurluk
Çocukluk, ilk gençlik…
8 öykü.
‘Bunu hatırlıyorum, bizimkiler de böyleydi, ne kadar benzer hikaye’ diyeceğimiz bir sürü an.
Öykülerde biraz yaz akşamı hüznü,
Biraz buruk bir tat ağızda,
Biraz da kalabalıklar içinde yalnız hissi…
Hiç tanımadığı insanların düğününe giden bir adam,
Sadece okumak isterken hırsız olan bir genç,
Eski bir öğretmeniyle arabada yapılan bir hesaplaşma,
Ayyaş bir dayı, onun uğrunda kendini helak eden bir babaanne,
Samsun stadyumunda ‘Beni buradan götür’ diyen, yenik bir baba…
İçinizi sıcacık yapacak öyküler okumak isterseniz, okuyun derim.
2014 Sait Faik Hikaye armağanını kazanmış bir kitap.
Benim Adım Feridun hikayesi’nin ayrıca bir filmi de var. #çağanırmak tarafından yönetilmiş filmde #halilsezai ve #busrapekin başrollerde.
Bu yaz Erdek’e gidip, sahildeki çay bahçelerinde bir çay içmek gerekecek
Yerine saplanıyor bir sürahi
Pencereler şaşkın
Perdeler bir uzak yol kadar uzun
Ve balkon
Kendi dudaklarında şimdi
Donmuş bir tavus kuşu
Bir tavus kuşu yontusu belki
Ne tuhaf
Demin de aşağıdan bir bando geçti
Sormak isterdim sana
Bir bando şefinin hüznü nedir
Hilmi Bey Bir bando şefinin uykusu
Nasıl bir uykudur ki
Hilmi Bey
Ne kötü
Elimde bir çiçekle yaz geçti.
Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler
işportacılar, dükkancılar ve akşamüstüne gidip gelenler
ve onun hüznü vardı
Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı.
evlerin ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı
ve onun hüznü vardı
Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar.
aşk romanları ve trafolar ve “Sen ne güzelsin”ler
kendilerini