Bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşer. Alev alan yaprak o hâliyle donup kalarak lâleye dönüşür. Göbeğindeki siyahlık da, o yıldırımdan arta kalan yanık izidir. Şiî halk geleneğine göre ise, Miraç hadisesi sırasında, arşın yüksekliklerinden bakan Hz. Peygamber'in, şehitlerin kanlarıyla kızıla boyanmış gördüğü Kerbelâ ovası için döktüğü gözyaşları, yeryüzünde lâlenin oluşmasına vesile olmuştur. Ayrıca lâlenin, Cennet'ten çıkarılan Âdem'in gözyaşlarından ve büyük Türk kahramanı Efrâsiyâb/Alp er Tunga tarafından başı kesilerek öldürülen Siyâvuş'un akan kanından meydana geldiği düşüncesi yine İran mitolojisinde görülmektedir.
"Fânîlik köyünde, akıllı ile deli birdir. Denizin dibinde taş ile inci danesi birdir. İyi ve kötü sayma işi ortadan kalkınca mescid ile meyhane birdir."
Rind ü Zâhid, Fuzûlî
Sözlerimi Nurettin Topçu’nun milletle ilgili şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Millet, kökleri mâzide, gövdesi halde bulunan, dalları ve yaprakları istikbâle uzanan, geçmişte, halde ve gelecekte hatırâları, temâyülleri ve tasavvurlariyle birleşmiş olan varlıktır. Mâziden gelip halden geçerek istikbâle akan bir nehir gibidir. Milleti yaşatan hayatî kuvvetler onun mâzisinde gömülüdür. Bu kuvvetler hâlin hayat tarlasını suladıktan sonra yine kaybolmaz, toprağa gömülmezler, istikbâli de onlar yaratırlar.”
Zihnimizde binlerce soru, eserde binlerce cevap. Severek, doyarak okuduğum bu eseri Ahmet hoca iyi ki kaleme almış. Türk-Fars edebî ilişkilerini anlamak için ciddi bir önem ihtiva ediyor. Yanlış bildiklerimizin ve hiç bilmediklerimizin önü açılıyor.
''Gül yüzlüm ben Türk değilsem de, karanunun karanlık, çiçeğin gül olduğunu bilirim.''
Sûzenî-i Semerkandî
Fars Edebiyatın derinliklerine inilen , parlak bir ışık ile farklı kapılar açtıran nadide kitaptır. İncelemeleri; Fars ve Türk ilişkilerini bilinmeyen yönleri ile ele alması, edebiyatimizin yapısının nasıl zuhur etmesi ve örnekleri ile karşımıza çıkar.