"Yaklaşan ama belirlenmemiş bir felaketle ilgili güçlü bir duygu ya da dolaysız bir nedeni olmayan huzursuzlukla ilgili belli belirsiz ve güdümsüz bir his olsun, Kierkegaard'ın "kaygı" dediği seyi, pek çok kişi deneyimleyecektir. (...) Çocuklarımın gençlik kültürüyle tanışması, bir görüşmenin sonucu, psikiyatrımla randevum beni kaygılanırabilir. Bunların hepsi, endişelenmenin, büyük olasılıkla ve belirgin ama henüz sallantıda olan bir sonuçtan korkmanın biçimleridir. Bu sözcükleri kullanırken, korkuya ya da yılgıya daha çok odaklanırız; yalnızca bir şey 'olursa' diye değil, o 'seyin' olacağından da korkarız. (...) İnsanlarda kaygı dünyada artık kendini evinde hissetmeme duygusuna karşılık gelir.”
"Konuşarak
bir şey başarmayı istemek oldukça üzücü ve moral bozucu, çünkü sonunda kimsenin başardığı bir şey yok, gündemdeki kişi kendi görüşünü inatla pekiştiriyor."
"özü gereği tiyatroyla kilise arasındaki fark, tiyatronun tiyatro olduğunu dürüstçe, açıkça kabul etmesidir; öte yandan kilise, kendini her yönüyle sahtekarca gizleyen tiyatrodur... örnek: tiyatronun dışarıdaki duyuru panosunda hemen şu belirtilir: para iade edilmez. kilise, bu görkemli kutsallık, kapısına bunu açıkça asmanın ya da pazar günü vaizleri listesinin altına yazmanın çirkinliğinden ve rezilliğinden irkilir. ama kilise, paranızı geri almayacağınız konusunda belki tiyatrodan bile daha çok ısrar etmekten irkilmez... kilise, yanında tiyatro olduğu için ne kadar şanslıdır, çünkü tiyatro hakikatin gerçek tanığıdır, hinoğlu hindir. kilisenin gizli kapaklı söylediği sırrı, açıkça söyleyerek ortaya döker."
Kierkegaard'un açıkladığı gibi, eşitlemenin acımasız mantığı "kuşak kategorisinin bireysellik kategorisinden üstün olduğunu" gösterir. Sınıra kadar gitmek salt soyutlamaya götürür, çünkü ayrımın bütün dışsal ölçüleri elenir elenmez, size kalan tek şey, benliği ve beni tanımlamanın bütünüyle boş olmasıdır. Dolayısıyla, eşitlemek, en uç noktasında, size net bir seçim bırakır: Ya dünyasal terimlerle gerçekten bir hiçsiniz ve -Tanrı'nın size verdiği ben yerine- kendi beninizi seçmek size kalmıştır ya da bu terimlerde siz busunuz, sonlu olarak verilen bensiniz ama bu terimler Tanrı'nın size verdiği gibi kavranmalıdır.