Kamu, der Kierkegaard, eşitlemenin "tin"i, "canavarca bir soyutlama, her şeyi kapsayan hiçbir şey olmayan bir şey, bir serap, bir hayalettir". Daha tikel olarak bu, basının meydana getirdiği bir hayalettir.
Günlüğündeki bu eski not şöyle biter: "Sistemleştiren kişi her şeyi söyleyebildiğine, söylenemeyenlerin ise yanlış ve ikincil olduğuna inanır." Mizahçıya göre ise tam tersine, söylenemeyen hakikat ve birincildir.
İman sıçraması: Anlaşılamayan ya da kanıtlanamayan bir şeye hiçbir ampirik kanıt bulunmaksızın inanma edimi. Kierkegaard, Hıristiyanlığa inanmak için, bu dinde var olan paradokslar nedeniyle iman sıçramasının gerektiğini düşünür.
Kierkegaard'un kullandığı anlamda "Kaygı" görünürde belli bir "olursa" bulunmadan genelleştirilmiş bir endişedir, küresel huzursuzluk durumu denebilir buna ... İnsanlarda kaygı, dünyada artık kendini evinde hissetmeme duygusuna karşılık gelir. Kierkegaard bunu etkileyici bir metaforla formüle eder: "[K]aygı baş dönmesiyle karşılaştırılabilir. Gözü rastlantı eseri aşağıya, cehennemin ağzını açmış boşluğuna takılan [kommer til at] kişinin başı döner."
Hegel için, dinin "iç çekişleri ve duaları" dahil duygusallık, bilincin şimdiye kadar, "içsel ve dışsalın gerçek özdeşliğini" göremediğine işaret ediyordu düpedüz. Kierkegaard'a göre, bu göremeyiş kaçınılmazdı ve kabul edilmeliydi.