"'Sen şimdi tam olarak ne yapıyorsun Ayşegül? Ya insanlar anlatıyor, sen iki kelime ediyorsun, bitiyor. Oh ne iş ya! Ben de yapsaydım keşke!' Keşke. Çok güzel çünkü. Keşke sen de yapaydın hakikaten, oturduğun yerden ne güzel...
O oturduğun yer var ya, bazen içine çekiyor insanı. Öyle şeyler anlatılıyor ki seans odalarında, bir daha hiç oturamayacakmışsın gibi ya da belki de hiç kalkamayacakmışsın gibi çöküyorsun o koltuğa. Küçücük oluyorsun kimi zaman. 'Ya ne söylenir ki şimdi?' Öğrendiğin bin teknik, onca sene okul, okuduğun onca kitap dalga geçer halinle. Küçülürsün, o koltuk içine alsa da beni hooop Alice Harikalar Diyarında gibi bambaşka bir yerden pörtlesem dersin. Ama olmaz öyle, bu çok zor geçelim demek yok. Marifet orda öyle oturabilmek, o koltukta."
Eksilerde azalır insan sanırsın, çıkarma işlemidir eksilme çünkü... Oysa insan kendi eksisine inmedikçe, kanserli hücrelerini bir bir ayıklamadıkça, hava alsın diye kendi toprağının altını üstüne getirmedikçe tomurcuk tomurcuk nasıl çoğalabilir ki?
Duygularımı kaybetmekten o kadar çok korkmuştum ki... Kendimi kaybetmekten...
Sonra o beliriverdi. Ben bir seslendim, o da ses verdi bana. Sesine doğru çekildim. Tanıdıktı, sevdikti, güzeldi, iyiydi. Bir kuyunun dibinde oturuyordu, tek kişilik yer vardı. Asla bilemeyeceğim çok fazla duygunun derinliğindeydi. Nefesini tutmuş, hayatı kendi haline bırakmıştı.
Ben oralara inemedim. İnilmiyor çünkü... Orası tek kişilik.
Kendi nefesimin yettiği kadar gidebildim ona. Parmak uçlarımız değdi birbirine, eminim. Hatta öyle anlar oldu el ele bile tutuştuk biz onunla, biliyorum.
Konuşamadıklarıyla taşlaşan nasırlarına dokundum ben onun. Kucağında taşıdıklarını ayırdık, sarmaladık beraber. O ağladı, ben onun ağlayışına ağladım o bilmeden. Tam da o anları aşka yakıştırdım işte ben...
Öyle ağırdı ki "Yaslan n'olur," dedim, yaslanmadı bile. Ağırlığını hiç yüklemedi bana. Üzerine yığılmış onca şeyin ortasında nasıl çiçek açtırdı ruhuma? Bahar oldum ben onun kuyusunun yamacında. "Yok canınla" denir ya, yok canıyla can oldu bana.
Onca kaybın ardından, kendini tüm güzelliğiyle saklamış olan sen...
Dar yollarına inat, nasır nasır hâlâ bir canım kalp olan sen...
Hayatla bozuşmuş olsan da kaybolan sokak kedisini arayan sen...
Kuyunun dibinde oturuyorsun.
Işık ışık kıyılarındayım ben de...
Sen seslenmezsin ya, benim bir kulağım sende.