Reims’li bir anne ve Ankaralı bir babanın oğlu olan David Boratav Paris’te doğdu. Fransa’da Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü ve Strasbourg Hukuk Fakültesi’ni, İngiltere’de Leeds Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Paris, Londra ve New York’ta yaşadı. Paris ve Brüksel’de AB Parlamentosu’nda, Londra’da BBC World Service’te, New York’ta BM’de görev yaptı. Çevirmen ve edebiyat eleştirmeni olarak çalışan Boratav aynı zamanda Chronicart, dergisinin düzenli yazarlarındandır. Eylül 2009’da Fransa’da yayımlanan 'Murmures à Beyoğlu' (Beyoğlu’nda Fısıltılar) adlı yazarın ilk romanı, Gironde Yeni Yazarlar Ödülü’ne layık görüldü.
David Boratav, siyasi baskılar sonucu Fransa'ya yerleşen meşhur halk bilimci P. Naili Boratav'ın torunu. Babası Murat Boratav 11 yaşından itibaren, kendisi ise doğma büyüme Fransa vatandaşı. Yani ana dili ve edindiği kültürün aksine Türk kökleri olan bir yazar ancak ne Türkiye ile ne de Türk kültürü ile sıkı bir bağlantısı var.
İşte bu kitabında genel olarak bir otobiyografik roman havası var. Zannediyorum ki romanın bir kurgu olmasının yanısıra yazarı David Boratav'ın hayatıyla ilgili birçok bağlantı noktası da var. Köklerini sorgulayan, köklerine karşı sıklıkla bir merak içerisinde olan ve daima ait olmadığı bir yerdeymiş hissine kapılan bir baş karakter, bize zaman zaman bu hissiyatı yaşatıyor.
Kitabın dili ise bir hayli sıktı beni. Bu yazarın bu işte hayli tecrübeli bir kalem olduğu hususunda hakkını teslim etmek isterim ancak dili inanılmaz yordu zihnimi. O kadar sık betimlemelere başvurmuş ki yazar yer yer gözlerimi, zihnimi dinlendirmeden edemedim.
Her şeye rağmen beş yıldızın altında veya üstünde puan vermeye elim gitmedi; bana kalırsa bu roman tam olarak beş yıldızlık bir roman.
Çok kopuk. Bir şeyler anlatmamak üzerine yazılmış. Beğenmedim. Çevirmenin de etkisi az değil. Hikâye de sarmadı. Neresinden tutsam elimde kalabilir. Elimde kalmasın geri bırakayım. Okumayın. Okumaya değer pek bir şey yok.
Bu kadar kısa bir kitap bir okurun elinde ne kadar uzun sürünebilirse o kadar süründü sanırım. Asla geri dönüp okumak istemedim... isteyemedim... Her seferinde 10-15 sayfadan öteye gidemedim. Buna neden olan neydi, niye bu kadar sevemedim bilemiyorum.